"Söylentiye göre polis Cohen'in boşluğunu doldurmak isteyenleri caydırmak için ekip kurmuş. | Open Subtitles | أطلقت حملة استقبال عنيفة باتجاه المجرمين القادمين لملأ الفراغ الذي تركه ميكاي. |
Aynı zamanda yalnız kalmaktan korkan ve homoseksüel... oğlunun işinin, babamın bile daha iyi bildiği... boşluğunu doldurmak olduğunu... düşünen. | Open Subtitles | و لديّ أم خائفة من أن تكون وحيدة و تظن أنه من وظيفة ابنها المنحرف أن يملئ بعض الفراغ الذي تركه أبي |
Orası tam vücut boşluğunu açtıkları ve iç organları inceledikleri yer. | Open Subtitles | هذا هو المكان الذي تنتشر فتح تجويف الجسم وفحص الأعضاء الداخلية |
Akciğerlerimizdeki kılcal damarlar kan emişi nedeniyle tıkalı hale gelir, böylece akciğerler sertleşebilir ve tüm göğüs boşluğunu ezilmeden koruyabilir. | TED | إنه جدار الرئتين الذي سينضط بالدم، بسبب الضغط، لكي يتمكن من التصلب والحفاظ على تجويف الصدر من التمزق. |
Sence Britanya İmparatorluğu yönetimi devralıp güç boşluğunu dolduracak mı? | Open Subtitles | الامبراطورية البريطانية سوف تتولى السيطرة وتملا فراغ السلطة |
Kasete aldım. Karın boşluğunu bitirdik. | Open Subtitles | سجلت العملية على شريط انتهينا للتو من التجويف البطني |
Çılgınca geliyor ama aradaki zaman boşluğunu açıklayabilir. | Open Subtitles | تبدوا فكرة مجنونة لكنها تفسر الفجوة الزمنية |
Ve onun yerine omur boşluğunu dolduracak bir titanyum kafes koyacağım. | Open Subtitles | و سأبدله بشبكة من التيتانيوم تملأ الفراغ بين الفقرات |
Howard Stark'ın yakın dostu ve ortağı Obadiah Stane, bir efsanenin boşluğunu doldurmaya yardımcı olmak için sahneye çıktı. | Open Subtitles | تدخل لسد الفراغ الذي تركه المؤسس الأسطوري |
Onun boşluğunu doldurmaya çalışmıyorum... | Open Subtitles | أنا لا أحاول ملء الفراغ الذي تركه أو من هذا القبيل |
Uzayın uçsuz bucaksız boşluğunu geçmek ilk teması yapmanın tek zorluğu değil. | Open Subtitles | نعبر الفراغ الواسع من الفضاء ليست التحدي الوحيد لعمل أول اتصال. |
- boşluğunu doldurmak da bize düştü. - Nasıl bir boşluk? | Open Subtitles | الامر راجع لنا الان في ان نملئ الفراغ اي نوع من الفراغ ؟ |
Bizim yaptığımız, hükümetin boşluğunu doldurmak. | Open Subtitles | ما نفعله هو ملء الفراغ الذي يسببه غياب الحكومة |
Öncelikle periton boşluğunu açıp iç organlara ulaşacağız. | Open Subtitles | الآن سنشقّ تجويف البطن، لكشف أعضاء الجسد الداخلية. |
Ve kafatası boşluğunu, bir jelatinsi cisimle doldurduk. | Open Subtitles | وملأنا تجويف الجمجمة بنسيج هلامي |
Eğer keşfetti göğüs boşluğunu hatırlıyor musun? | Open Subtitles | تذكر أن تجويف الصدر انك اكتشفت؟ |
Sevdiğin birisinin boşluğunu dolduran keskin bir sessizlik." | Open Subtitles | هو صمت كبير في غرفة يملأ فراغ أحد ما تحب |
Sence Britanya İmparatorluğu yönetimi devralıp güç boşluğunu dolduracak mı? | Open Subtitles | هل تعتقد أن الإمبراطورية البريطانية سيتولى رئاسة وسوف تملأ فراغ السلطة؟ |
Böylece güç boşluğunu doldurarak, toprakları ele geçirmenin fırsatını yakaladılar. | Open Subtitles | إذًا رأوا الفرصة للسيطرة على الأقليم، -ملىء فراغ السلطة -الآن، إسمعي، |
Bu sivri uç, göz boşluğunu yırtıp ön loba girmiş. | Open Subtitles | إخترقَ المسمار التجويف البصري وعَبر إلى شحمة الأذن الأمامية |
- Evet, yumurtalar konakçının içinde gelişir ve konakçı kusmak için bir kurban bulup göğüs boşluğunu kesip açmaya mecbur bırakılır. | Open Subtitles | أجل، البيض ينمو داخل المضيف والمضيف مضطر لإيجاد ضحية يفتح مخترقاً التجويف الصدري |
Boşanmış bir kadının yeni bir partner araması daha muhtemeldir bir dul ise ölen kocasının boşluğunu doldurmaya meyillidir. | Open Subtitles | الطلاق يدفعك أكثر للبحث عن شريك جديد أرملة من أجل سد الفجوة التي سببها زوجها |