Bu kalıtımsal güçsüzlük, bu kalıtımsal koşul buharlaşıp yok oldu. | TED | ذلك الضعف الموروث، تلك الحالة الموروثة قد تبخرت. |
İyi bir cadıydı, kırmızı gözlü beyaz fare ile evlendi, bu fare onun siğillerini falan kemirmiş olmalı çünkü kadın neredeyse bir anda buharlaşıp kayboldu. | Open Subtitles | كانت شريرة و تزوجت من الفأرالأبيض ذو العينان الصغيرتان الحمراوتان و يبدو أنه قد قرض ثآليلها أو شئ من هذا القبيل لأنها قد تبخرت سريعاً |
Yağmuru sevmemizin nedeni, buharlaşıp gitmesidir belki. | Open Subtitles | ربما كنا مثل المطر حين يتبخر |
Evet, buharlaşıp uçmuyor. | Open Subtitles | ...أجل، فالبول لا يتبخر |
Geriye kalanları kök hücrelere attım ama sabun köpüğü gibi buharlaşıp gitti. | Open Subtitles | خلطته بالخلايا الجذعية لكنه تلاشى وكأنه اوساخ على قارعة الطريق |
İşte, tüm okyanuslarımız buharlaşıp yok oluyor ve ısı artmaya devam ettikçe, belli bir yerde bütün gezegen eriyip gidecek. İşte gidiyor. | TED | الآن هنا محيطاتنا بأكملها تتبخر من السطح، بينما ترتفع السخونة في مرحلة ما الكوكب سوف ينصهر بأكمله . هاهو يذهب. |
Kapsüldeki ilacın buharlaşıp etkisini göstermesi yaklaşık on beş dakika sürüyor. | Open Subtitles | وجراء تبخر الكبسولة سيستغرقُ 15 دقيقة فقط |
Farzedelim ki, birdenbire ve hiçbir uyarı olmaksızın güneş buharlaşıp tamamen yokolsun. | Open Subtitles | تخيل أنه فجأة,وبدون أى تحذير أن الشمس تبخرت واختفت كلياً |
Resim tamamlandığında buharlaşıp gitmiştir bile. | Open Subtitles | وفي الوقت الذي ينتهون فيه تكون قد تبخرت |
Sonra da buharlaşıp uçmadılar ya? | Open Subtitles | ثم تلاشى في الهواء الرقيق؟ |
Clark, biranda buharlaşıp havaya karıştı. | Open Subtitles | (كلارك)، بدا كما لو تلاشى في الهواء |
Adı Julia ve buharlaşıp yok olacak. | Open Subtitles | اسمه جوليا و سوف تتبخر |
Duygular öyle bir anda buharlaşıp gitmiyor. | Open Subtitles | لا تتبخر تلك المشاعر بسهولة |
buharlaşıp gitsin diye. | Open Subtitles | لكى تتبخر |
Sanki buharlaşıp uçmuş falan gibi. | Open Subtitles | كأنه تبخر في الهواء او أي شيئ آخر |