ama daha çok tartıştıkça ve tartışmada daha iyiye gittikçe daha çok kaybettim. | TED | لكن كلما جادلت أكثر، كلما أصبحت أفضل في المجادلة، و كلما خسرت أكثر. |
Görünen o ki, bilgisayarlar görüntü tanımada sinir ağları gibi algoritma öğrenen makineler sayesinde, hızla daha iyiye gidiyorlar. | TED | وكما تبيّن لاحقًا، فإن أجهزة الكمبيوتر تصبح أفضل في التعرف على الصور بفضل خوارزميات تعلم الآلة، مثل الشبكات العصبية، |
İyi yaptın. Çünkü sonrasında her şey daha iyiye gitti. | Open Subtitles | لقد فعلت الشيء الصحيح بعد ذلك كل شيء اتجه للأفضل |
Bence başka insanların hayatlarını radikal olarak daha iyiye dönüştürebilecek bir pozisyondayım, öyle yapmalıyım. | TED | أعتقد أنني لو فى وضع يسمح لي بتغيير حياة الناس للأفضل بشكل جذرى, فيجب علي القيام بذلك. |
Başlangıçta hiç yürüyemiyordu ama zamanla daha iyiye gitti. | TED | في البداية هي لا تستطيع السير على الإطلاق. ولكن سوف تتحسن أكثر وأكثر بمرور الوقت. |
Anlaşmanın imzalanmasının ardından, bir şeyler daha iyiye gitmedi. | TED | بعدما وقعّت الاتفاقية، لم تتحسن الأمور في الحقيقة |
Birşeyler söylemezseniz durumu daha iyiye gitmeyecek. | Open Subtitles | إذا لم نقل شيئا لن تتحسّن على الإطلاق |
Bundan birkaç yıl sonra da daha iyiye gitmediğimi fark ettim. | TED | وبعد بضع سنين أخرى، أدركت بأنني لم أعد أتحسن. |
Her şeyin dünden daha iyiye gideceğine dair bir umut kaplıyor insanı. | Open Subtitles | يبزغ أمل فى أن الأشياء اليوم ستصبح أفضل ممّا كانت عليه البارحة |
Orası insanların daha iyiye gitmeleri için gönderildikleri bir yer. | Open Subtitles | انه المكان الذي كان الناس يرسلون ليحاولون الحصول على أفضل |
İletişimimizi daha iyiye götürmek için büyük bir adım olacak. | Open Subtitles | نعتقد أنها خطوة كبيرة ستمكننا من خدمة مجتمعنا بشكل أفضل |
Annem her zaman sabah kötü başlarsa sonra daha iyiye gider derdi. | Open Subtitles | أمي دائماً تقول بأنه أذا بدأ اليوم بسوء يمكن أن يكون أفضل |
Bugün ortaya bu fikri atmak istiyorum, daha iyiye doğru olan ve önünüzde bekleyen her ne varsa ona giden yol, milyonlarca ufak aksaklıktan geçer. | TED | لذا فاليوم، أود أن أضع الفكرة الرابعة لطريق نحو مستقبل أفضل عبر ملايين الأشياء والاضطرابات الصغيرة المتواجدة أمامك. |
Ancak bu toplumlarda ihtiyarlara karşı davranış bizim çağdaş toplumuza göre çok daha kötüden daha iyiye uzanan büyük bir değişkenlik gösteriyor. | TED | مع ذلك، التعامل مع المسنين يتفاوت بشكل كبير بين المجتمعات التقليدية، من الأسوأ بكثير للأفضل مقارنة بمجتمعاتنا الحديثة. |
İyi haber teknolojinin gelişmekte olduğu ve daha iyiye doğru gelişecek. | TED | حسناً، الأخبار الجيدة عبارة عن التكنولوجيا المتغير، وقد يتغير للأفضل. |
"Şimdi işler değişti. Her şeyin daha iyiye gideceğini düşünüyorum." | Open Subtitles | فرصتنا وسوف ننتهزها، الأن" "أعتقد أن كل شئ سيتحول للأفضل |
Seni tanıdığımdan beri... ..hayatım çok daha iyiye gidiyor.. | Open Subtitles | منذ لقاؤنا الاول ، أنا وأنت حياتي بدأت تتحسن وتتحسن |
Diğer bir seçenek de, orada öylece oturup umutsuzca, durumun daha iyiye gitmesini beklemekti. | Open Subtitles | الخيار الأخر هو فقط بالجلوس هناك عن عدم رؤية أتمنى بطريقة ما أن تتحسن |
Sorunun ne olduğunu görene kadar işler daha iyiye gitmeyecek. | Open Subtitles | لن تتحسن الأمور الآن حتى تدرك أين المشكلة |
Ne daha kötüye gider ne de daha iyiye. | Open Subtitles | فلا تسوء حالته ولا تتحسّن |
Gittikçe daha iyiye gidiyorum ama, problem şu, bir rekor kıramadım daha. | Open Subtitles | نعم أنا أتحسن باستمرار ولكن المشكلة أني لا أسجل رقماً قياسياً |
Dinle, daha iyiye gittiğim söylenemez. Yeniden bekleme sırasına giremeyecek kadar yaşlıyım. | Open Subtitles | إسمع، أنا لا أتحسّن إنّي مُسنّ للغاية لأكون في أعلى القائمة |
Belki de Bordo şarabı gibi zamanla daha iyiye gideriz. | Open Subtitles | ، مثل عنب بوردو قد نتحسن أكثر مع مرور الوقت |
Yoksa bu düzelmeler dünyanın tüm mücadelelere rağmen daha iyiye gittiğine bir işaret mi? | TED | أم أن هذا التحسن هو علامة على أن العالم وبالرغم من كل آلامه، يتحسن حاله مع مرور الوقت؟ |