İkimiz için de çok şeyi değiştirebilecek bir potansiyeli var. | Open Subtitles | والتي لديها القدره على تغيير كل شيء بالنسبة لنا |
Bunu dünyayı değiştirebilecek bir güce dönüştürek gerçek birşeye dönüştürebiliriz. | Open Subtitles | نحن يمكن أن نحول هذا إلى شيء حقيقي جدا لديه القدرة على تغيير العالم. |
Bu, hayatımı gerçekten değiştirebilecek bir şey satın alabilir... buradan uzağa bir bilet. | Open Subtitles | يمكن أنْ تشتري لي شيئاً قادراً على تغيير حياتي فعلاً |
Kaptan, durun! Bende fikrinizi değiştirebilecek bir şeyler var! | Open Subtitles | انتظر أيها القبطان، لدي هنا شيء قد يغير رأيك |
Belki de hayatını değiştirebilecek bir karar vermeden önce bunu anlaman için sana bir şans vermek istiyorum. | Open Subtitles | أريد أن أعطيك الفرصة لتفهم هذا قبل أن تتخذ قراراً الذي قد يغير حياتك للأبد |
Yani, dünyayı değiştirebilecek bir şey için riske girmeye hazırım. | Open Subtitles | أقصد أني مستعد لتلقي رصاصة من أجل شيء قد يغير العالم |
Burada dünyamızı sonsuza dek değiştirebilecek bir şey oldu. | Open Subtitles | حدث هنا شيء ما في هذا الوقت من شأنه أن يغير وجه العالم إلى الأبد. |
Ama yine de sizi spektroskopinin dünyayı değiştirebilecek bir şey olduğuna ikna etmeye çalışacağım. | TED | لكن سأحاول إقناعكم بأن علم مناظر الطيف التحليلة (إسبيكتروسكوبي), قادر على تغيير هذا العالم |
Yani sırf beni kovada bıraktığını büyükannem öğrenmesin diye geleceğimi değiştirebilecek bir şeyi yapmamalıyım. | Open Subtitles | لذا يُفترض ألا أقوم بأمر قد يغير مستقبلي لأنك لا تريدين أن تعرف جدتي أنك تركتني في دلو. |
"Hayatını değiştirebilecek bir şeyin. "Ve henüz bunun nedenini bilmezken, ayağa kalktı." | Open Subtitles | شعرت بأنها تشارف على شيء قد يغير حياتها |
Fikrini değiştirebilecek bir şeyim var. | Open Subtitles | لدي شيئ قد يغير رأيك |
Bak, Ems, David'in yazdıklarında olanları değiştirebilecek bir şey yoktu... | Open Subtitles | أنظري (إيمز) لم يكن هناك أي شيء (دايفيد) كتبه{\pos(190,230)} الذي كان من شأنه أن يغير أي شيء ...تعلمين ذلك الآن{\pos(190,230)} |