Bobby buraya geldi ve konuşma yaptı, sonra Memphis'e gitti ve sonra Stockton ve California'ya gitti ve eski Sante Fe deposundaki Sante Fe treninde konuştu. | Open Subtitles | جاء بوبي هنا و قال أنه ذهب إلى ممفيس، ثم ذهب لستوكتون ، كاليفورنيا وتحدث عن قطار سانتا في مستودع سانتا القديم |
Böylece geriye sadece satıcının deposundaki vanaları teslim edilmeden elindeki vanalarla değiştirmek kalırdı. | Open Subtitles | وكل ماسيحتاجه هو تبديل تلك الصمامات بالجديدة القادمة من مستودع المورد قبل أن يُسلموا |
Ecza deposundaki cesedi hatırlıyor musun? | Open Subtitles | أتتذكر تلك الجثة التي كانت قي مستودع الدواء وهوية العامل |
Sanırım benden şehir deposundaki erzaklardan bazılarını satmamı ve mültecilere maaş vermemi istiyorsun. | Open Subtitles | أنا افترض أنك تريدين مني بيع بعض المواد الغذائية من مستودع الدولة - - وتكلف اللاجئين لدينا ثروة |
Ark deposundaki bir dondurucuda. | Open Subtitles | أنه في فريزر في مستودعات شركة أرك |
Annem bahçe deposundaki eşyalar ile oynamamdan hoşlanmazdı. | Open Subtitles | أمي لم يحب الاشياء من الحديقة مستودع. |
Spector'un deposundaki tüm kitaplar burada efendim. | Open Subtitles | هذه هي كل المذاكرت من مستودع "سبيكتور" يا سيدتي. |
Bob'ın deposundaki elemanlar bana hep kur yapar. | Open Subtitles | من السهولة أن يُخدع المرء عمال مستودع (بوب) يغازلونني طوال الوقت |
Ekiplerini ZR deposundaki gizli buluşmamıza çağıran davetiyemizi görecekler. | Open Subtitles | يرون دعوتنا لإرسال أحد أصدقائهم إلى اجتماع مغلق في مستودع (زد2). |
McCarthy'nin deposundaki keşin yarasından var. | Open Subtitles | ان هذه الاصابات مثل إصابات الجثه (فى مستودع (مكارثى |
Grady'nin deposundaki bodrumdaydım. | Open Subtitles | كنت في الطابق السفلي لأحد مستودعات (غرادي) |