Temel fikir şu, bir çalışanın diğerinden daha kötü bir işi yapıp yapmamaya kararsız bırakacak kadarki ücret artışına "Telafi Farkı" | TED | هي فكرة أن كمية الزيادة في الأجور التي يحتاجها العامل ليجعله يوافق أن يعمل في عملين مختلفين واحد أسوأ من الآخر |
Kolay bir seçimde bir alternatif diğerinden daha iyidir. | TED | في أي خيار سهل، فإن بديلًا هو أفضل من الآخر. |
Eğer eşit derecede iyi şeylerle başlarsanız ve birini geliştirirseniz o seçenek diğerinden daha iyi hale gelmeli. | TED | إن بدأت بشيئين جيدين بنفس الدرجة، وقمت بتحسين أحدهما، فإنه الآن ينبغي أن يكون أفضل من الآخر. |
Ne yazık ki, bilim adamları bu yöntemlerin hiçbirinin bir diğerinden daha yararlı olduğunu doğrulayamadı. | TED | لسوء الحظ، لم يؤكد العلماء بعد أن أي من هذه العلاجات تعمل بشكل أفضل أو أكثر استمرارا من غيرها. |
Mesele bir topluluğun diğerinden daha çok şey hak ettiğini söyleyen bir sisteme son vermek. | Open Subtitles | بل يتعلق بوضع حدٍ للنظام الذي يقول مجموعة واحدة هي أحق من غيرها |
Bir canın diğerinden daha az masum olduğunu söyleyemezsin. | Open Subtitles | لا يمكنك أن تحكم على حياة بأنها أقل براءة من غيرها. |
Onu diğerinden daha çok seviyorduk, Beth'den. | Open Subtitles | أحببناها أفضل من الأخرى... المدعوة "بيث". |
Alternatifler aynı kulvarda olduğunda ne seçtiğinizi çok çok önemli olabilir ama bir alternatif diğerinden daha iyi değildir. | TED | عندما تكون البدائل متساوية، قد يهم كثيرًا الخيار الذي اخترته، ولكن أحد البدائل ليس بأفضل من الآخر. |
Tekerlekler eğrildikçe civanın her haznenin altına akacağını ve dolayısıyla tekerleğin bir kısmını diğerinden daha ağır hale getireceğini düşünmüştü. | TED | لقد رأى أن بدوران العجلات، سيتدفق الزئبق إلى قاع كل خزان، تاركًا أحد جوانب العجلة أبديًا أثقل من الآخر. |
Bazen ilişkilerdeki gibidir, bir taraf diğerinden daha özverilidir. | TED | بعض الأحيان تكون في العلاقات، حيث يكون أحد الأشخاص مُكرّس نفسه أكثر من الآخر. |
Bu deneyde yanıp sönen iki kare var, bir tanesi diğerinden daha yavaş oranda yanıp sönüyor. | TED | تحتوي هذه التجربة على مربعين يومضان، أحدهما يومض بمعدل أقل من الآخر. |
Burada iki adam görüyorsunuz, biri diğerinden daha büyük: itfaiyeci ve şaklaban. | TED | ما ترونه هنا هم شابين، أحدهم أكبر من الآخر: عامل المطافئ وعازف الكمان. |
-bir şehir diğerinden daha üstün olduğu için söylemiyorum; sadece bazılarına, küresel ekonomi açısından daha fazla bel bağladığımız için belirtiyorum- üzerine düşse, uygarlık düzeyinde | TED | وهذا لا يعني أن ثمة مدن أهم من أخرى، لكننا نعتمد على بعض المدن أكثر من غيرها على الأساس الإقتصادي العالمي - فيمكنها أن تسبب قدراً هائلاً من الضرر لنا |