Ve gerilim yükseldiği zaman, zaten o diyaloğu kurmuşlardı ve bu farklı sorunlarla başa çıkmak için bir kuvvetti. | TED | وعندما يزداد التوتر, يكونو قد بدأوا ذلك الحوار وذلك مصدر قوة للتعامل مع القضايا المختلفة |
Diğer taraftaki iyi olan şeyi görememek diyaloğu imkansız kılar. | TED | الفشل في رؤية أي شيء جيد في الطرف الآخر يجعل الحوار مستحيلاً |
Ve banyomda duşa girmek üzere dikilirken bedenimin içinde süren diyaloğu net bir şekilde duyabiliyordum. Küçük bir ses şöyle diyordu: | TED | وأنا أقف في الحمام استعداداً للاستحمام، وأسمع فعلاً الحوار داخل جسدي. |
Diğer kişi yanımızda olmadığında bazen diyaloğu onlar yerine kendimiz tamamlıyoruz. | Open Subtitles | حين لايكون الشخص الآخر حاضراً نعمد أحياناً إلى تلفيق جانبه من المحادثة |
Son birkaç yılda bunun üzerine çok düşündüm ve farklı yaptıkları, gerçek diyaloğu mümkün kılan dört şey buldum. | TED | فكرت بها كثيراً خلال السنوات القليلة الماضية فوجدت أن هناك أربع أشياء قاموا بها على نحو مختلف مما جعل المحادثة الحقيقية أمراً ممكناً. |
Böylece bu diyaloğu olumlu kazançlara yönlendirdim. | TED | وبهذا قمت بتوجيه الحوار إلى مجال المكاسب المرغوب به. |
Yem Demokratlar diyaloğu yeniden başlatmak için mücadele edecekler. | Open Subtitles | سيحارب الديموقراطيون الجدد لاستعادة لغة الحوار |
Peki en azından diyaloğu devam ettirebilir miyiz? | Open Subtitles | حسناً، أيمكننا على الأقل أن نبقي الحوار مفتوحاً بيننا؟ |
Şu an açıkçası gerçekten de, bu diyaloğu kuramayacak haldeyim. | Open Subtitles | أتعلم؟ أنا غير قادرة على إجراء هذا الحوار الآن |
Bu diyaloğu daha anlaşır daha rasyonel kılmamız lazım, devletin de attığı adımları hesaba katarak. | TED | نحتاج للدخول في هذا الحوار بعقلانية أكثر، أكثر مفهومية ، حوار , وتشمل الخطوات التي تأخذها الحكومة . |
- Ama feci diyaloğu açıklamalı. - Hop dedik. | Open Subtitles | مازال عليه ان يبرر هذا الحوار السىء يا يا - |
Şöyle süren diyaloğu diyorsunuz "Ne olur?" "Hayır." "Ne olur?" Hayır." "Ne olur?" "Hayır." | Open Subtitles | أتقصد الحوار الذي سار، "أرجوكِ؟" "لا" "أرجوكِ؟" "لا" "أرجوكِ؟" "لا" |
Larry, aslında bu oyunu yazarak, Joe da sahneye koyarak AIDS üzerine diyaloğu değiştiriyorlardı. | TED | لقد غير (لاري) الحوار عن الإيدز بكتابة هذه المسرحية، وبإنتاج (جو) لها. |
Sizinle Fujiwara Çiyoko arasındaki diyaloğu hep çok sevdim. | Open Subtitles | لطالما أحببت الحوار بينك وبين (فوجيارا تشيوكو) |
diyaloğu sayfanın en altına taşı. | Open Subtitles | انقلي الحوار إلى أسفل الصفحة. |
Bende bunu yapmak istemiyorum ama mecburum, çünkü büyük Capica'daki bu küçük diyaloğu sen başlattın. | Open Subtitles | انا لا اريد ان افعل ذلك انا مضطر ان افعل ذلك بسبب فتحك هذا الحوار في (كابريكا |
Ne diyaloğu sevmiştim ne de karakteri. | Open Subtitles | لم يعجبني الحوار أو الشخصية |
Tabii ki. Bu şekilde diyaloğu sürdürebilirsin. | Open Subtitles | بالطبع فكذلك تمضي قدما في المحادثة |
Yapmaya çalıştığımız başka bir şey de, bizlerle mutualist biçimde yaşayan ve daha sağlıklı olmanızı sağlayan bakteriler ile aramızdaki diyaloğu güçlendirerek bakterilere bu soylu görevlerinde yardımcı olmak. | TED | ونحاول ايضا على ان نقوي المحادثة بين البكتيريا التي تتعايش معنا في تكافل على امل ان تؤثر ايجابيا في صحتنا العمل على تقويه هذه المحادثات كي تقوم البكتيريا بعمل مانريدها ان تقوم به بصوره احسن من لوكانت تقوم بهذه الاعمال لوحدها |
Bunlar Phonak işitme cihazları. İlginç olmalarının sebebi ise protezlerin sadece ''engelli insanlar'' için yapılma eşiğini aşarak artık ''normal insanlar'' için de normal bir duruma getirmesi. Sahip olmak isteyebilirsiniz, çünkü bunlar çok ilginç bir şey yapıyor, sadece duymanıza yardım etmiyor, duyduklarınıza odaklanabiliyorsunuz. Bu yüzden şurada gerçekleşen diyaloğu duyabilirsiniz. | TED | هذه سماعات فوناك المساعدة على السمع، والسبب وراء كونها مثيرة كثيرًا للاهتمام هو أنها عبرت العتبة حيث كانت الأطراف الصناعية مجرد شيء لشخص ما "عاجز" وأصبحت شيء ما بالنسبة شخص "عادي" ربما يود حقًا اقتناءه، لأن ما يفعله هذا الطرف الصناعي، والذي هو شيء مثير حقًا، أنه لا يساعدك فقط أن تسمع، بل تستطيع أن تركز سمعك، فيمكنها أن تسمع المحادثة التي تجري هناك، |