İki yıl, bir çocuk için yuva diyebileceği güvenli bir yerden mahrum olamayacağı kadar uzun bir süre. | Open Subtitles | عامان فترة طويلة على طفلة لتكون بلا مكان آمن تدعوه منزلاً |
Alice'i küçüklüğünden beri tanırım. Her zaman evim diyebileceği bir yer arzuladı. | Open Subtitles | عرفتُ (آليس) منذ صِغرها و لطالما أرادت مكاناً تدعوه بيتاً |
Star City'nin kızımın evim diyebileceği bir yer olmasını kim sağlayacak? | Open Subtitles | من سيحرص على جعل مدينة (ستارلينج) مكانًا تدعوه ابنتي وطنًا؟ |
Sanırım yapabilirsiniz. Sanırım, bu şekilde bir tartışma hayal edebilirseniz, kaybedenin kazanana, dinleyiciye ve jüriye, "evet, bu iyi bir tartışmaydı" diyebileceği bir tartışma, o zaman iyi bir tartışma hayal etmiş olursunuz. | TED | و أعتقد أنه، إن كانت تستطيع أن تتخيل هذا النوع من المناقشات حيث يقول الخاسر للفائز و يستطيع الجمهور و المحلفين أن يقولوا، "نعم، تلك كانت مجادلة جيدة." حينها تكون قد تخيلت مناقشة جيدة. |
Yenilik derken Qohelet'in anlayışındaki yenilikten bahsediyorum; birazcık değişim değil ama etkileri süren, önemli bir yenilik. İnsanların, "Bak, bu yeni ve tercihen daha kullanışlı" diyebileceği yeniliklerden bahsediyorum. | TED | أنا أقصد بالابتداع في منطق كوهيليت، ليس فقط بأن شيئًا ما يجري عليه تغيير، ولكن تغيير لافت له تأثير مستمر، حيث يقول الناس، "انظر، هذا شيء جديد"، وبصيغة التفضيل، "جيد". |
Doktor Schultz, Greenville'deyken bizzat kendiniz doğru zenci için kimilerinin uçuk diyebileceği miktarda para ödemeye hazır olduğunuzu söylemiştiniz. | Open Subtitles | دكتور (شولتز)؟ في (غرينفيل)، قلت بنفسِك أنه... "من أجل الزنجي المنشود، أنك مُستعد لدفع ما تدعوه كميةُ سخية وغير عادية من المال" |