Ve kendisi tırnak işaretine benzeyen, şu sembolle devam ettirilme eğiliminde. | TED | وهذا بدوره يميل إلى أن يتبع بعلامات الاقتباس مثل هذا الرمز. |
Belli bir ücret sınırına geldiklerinde çalışanlarını işten çıkarma eğiliminde. | Open Subtitles | انه يميل الى طرد العمال عندما يصلون الى أجر محدد |
Bazılarımız bilinen yolların izinden gitme eğiliminde oluyor. | TED | لذا يميل بعضنا إلى إعادة استكشاف الطرق المعروفة لدينا مسبقًا. |
O yüzden duymak isteyeceğim şeyleri söyleme eğiliminde olduğunu bildiğimi bil. | Open Subtitles | لذا فأنا أعلم أنك تميل لإخباري بما تظن أني أود سماعه |
GG: Yani bir başka deyişle, dişi, düetine en iyi eşlik eden erkeği seçme eğiliminde. | TED | غريغ غيج: لذا بمعنى آخر، الأنثى تميل لاختيار أفضل ذكر يغني معها ثنائياً |
Birkaç kişinin elinde bulunma eğiliminde olurlar ve bazen birçok kişinin eline geçme imkânı bulurlar. | TED | إنها تميل إلى الترسخ في أيدي قلة من الناس وأحيانًا تجد طريقها لأيدي الكثيرين. |
Erkek arkadaşı da duygularını kamufle etme eğiliminde olup bu nedenle yalnız, parlak beyaz bir kurt gibi görünür. | TED | فحبيبها أيضًا يميل إلي إخفاء مشاعره، ولذلك يظهر كذئبٍ أبيض لامع ووحيد. |
Fazla serbest olma eğiliminde biri, kontrolü zor olur. | Open Subtitles | انه يميل للعمل على طريقته و صعب السيطرة عليه |
- Toplum, adaleti yerine getirmek için, cidden, ayıları öldürme eğiliminde olur. | Open Subtitles | إنّ المجتمع يميل إلى الصرامةِ بشأن جلب الدبِّ للعدالة |
Ortopedistler de olayları fazla abartma eğiliminde oluyorlar. | Open Subtitles | وهنا حيث يميل أطباء العظام للمبالغة قليلًا |
Hedefimiz, ciddi işlere burnunu sokma eğiliminde. | Open Subtitles | هدفنا يميل إلى التورط في بعض العمليات الخطيره. |
Ordu kimseyi seçimi kazanacak diye destekleme eğiliminde olmaz. | Open Subtitles | الجيش لا يميل لدعم أي أحد فقط لأنه صادف فوزه بالانتخابات |
Ve bu ekonomik krizin ortasında, ki bir çoğumuzun korku içinde onun içine çekilmeye eğiliminde olduğumuz bir ortam, sanırım Jane'den almamız ve ulaşmamız gereken bir ipucumuz var. yoksul olmanın sıradan olmak anlamanı gelmediğini bilmek. | TED | وفي أثناء الأزمة الإقتصادية، حيث يميل الكثيرون منا إلى الإنسحاب مع الخوف، أعتقد أننا مناسبين تماماً لنحذو حذو جين وأن نعرف، بأنه إذا كنت فقيراً لا يعني أنك عادي. |
Yeni nesil biraz daha müstehcenliğe gitme eğiliminde. | Open Subtitles | يميل جيل الشباب إلى المتعة |
İçin bakım, eğiliminde, | Open Subtitles | يهتم بهم يميل إلي ذلك |
Ve oldukça eminim ki, fakir insanlar sırf sahip oldukları her şey alındı diye yok olma eğiliminde değiller. | TED | وأنا واثقة إلى حد ما أن الفقراء لا تميل عادة إلى أن تختفي فقط لأنهم قد تم تجريدهم من كل ما لديهم. |
Sizin kusurunuz da herkesten nefret etme eğiliminde olmak. Sizinki de insanları kasten yanlış anlamak. | Open Subtitles | ـ عيبك أنك تميل الى كراهية الجميع ـ وعيبكى أنك لاتفهمين الآخرين |
Benim gibi o da dünyayı kendinden bir kol boyu uzakta tutma eğiliminde. | Open Subtitles | فهى مثلى ، تميل لإبقاء العالم بعيداً عنها |
Kromozom üzerinde rastgele yayılmış değiller, bazı yerlerde gerçekleşme olasılıkları diğerlerinden daha yüksek, işin aslı, çok küçük bölgelerde gerçekleşme eğiliminde olduklarını öğrendik. | Open Subtitles | إنها لا تنتشر عشوائياً على الكروموسوم فهي تميل للحدوث في أماكن معينة دون أخرى و تعلمنا أنها تميل للحدوث في مناطق صغيرة جداً |
Siz kızlar, üzgün olduğunuz zaman çok fazla sızlanma eğiliminde oluyorsunuz. | Open Subtitles | حسناً الفتيات تميل إلى الأنين وقت الإنزعاج |