Yavrular buradan ta aşağıya eğimli taş yığınlarına çarpana kadar düşecekler. | Open Subtitles | عليها الهبوط، للأسفل، للأسفل، للأسفل، للأسفل حتى تضرب منحدر الحصوات بالأسفل |
Yargıcın gerekçeli kararında hatanın eğimli yola park edilmesinde olduğu ve bunun sigorta şirketinin poliçe kapsamında olmadığı belirtildi. | Open Subtitles | القاضى قال ان السبب الرئيسى للحادث الخطأ والأهمال لان وقوف الشاحنه كان على طريق منحدر وأن هذا ليس واجب على شركة التأمين |
Daha da ilginç olan şey ise bunların yatay değil eğimli olmalarıdır. | Open Subtitles | في الحقيقة ، الشيء الملف بها أنها ليست أفقية بل إنها مائلة |
Yolu biliyorum. O gece eve gelen kişi, kenarı eğimli bir şapka giyiyordu. | Open Subtitles | الشخص الذي دخل تلك الليلة كان مرتديًا قيعة ذات حافة مائلة |
Yeni evinizin eğimli zemin ve yanı başındaki kanalizasyon arıtma tesisi gibi sorunları olduğunu biliyorum. | Open Subtitles | نعم، أعلم بأنه كانت هناك بعض المشاكل في بيتك الجديد كالطوابق المائلة ومحطة معالجة مياه الصرف الصحي |
Tepedeki gün ışığının eğimli bir yere düştüğünü varsay. | TED | نفترض سقوط أشعة الشمس في السماء على منحنى مائل. |
Sırtında bir sondaj motoru olmadıkça eğimli sondaj için ekipmanımız yok. | Open Subtitles | ليست لدينا إمكانيات للحفر المائل إلا إذا كان لديك محرك الوحل في جيبك الخلفي |
Alın kemiğinde ters eğimli eliptik bir yara izi var. | Open Subtitles | الجرح الإهليليجي على العظام الأمامية يتلائم مع الميلان |
Kısmen eğimli ve kurbana ait değil. | Open Subtitles | منحرفة بعض الشئ ، و ليست للضحية |
Demek ki suç mahalli yakınlarında en az yüzde 35 eğimli bir tepe aramamız gerekiyor. | Open Subtitles | حسنا، نحن نبحث عن تلة مع منحدر من 35٪ أو أكثر في مكان ما في بالقرب من مسرح الجريمة لدينا. |
Rehberimiz bize, dikine bir iniş ile sonlanan, ilk eğimli tünele doğru rehberlik ediyor. | Open Subtitles | مرشدنا يقودنا إلى أسفل أول منحدر نفقي الذي ينتهي بمهبط عامودي إلى أرضية الكهف |
Hiç eğimli merdivenden köselelerle indin mi? Yani önce seni benzetti, sonra da düştün mü? | Open Subtitles | فالدرج منحدر إنتظر, هل تقصد انها ضربتك ثم وقعت عن الدرج |
Orada eğimli bir yamaç var, su kenarına öyle ineceğiz. | Open Subtitles | هناك منحدر زلق سوف يأخذنا مباشرة إلى الماء |
Yani bana, tüm maddi birikimimizi eğimli bir daireye harcadığımızı mı söylüyorsun? | Open Subtitles | هل تخبريني صرفنا مالنا الذي جمعناه طوال حياتنا على شقة مائلة |
Evet, modern bir şapkaydı. Kenarı eğimli. | Open Subtitles | أجل، عصريّة جدًا، وبحافة مائلة |
Diğer primatların eğimli alınları vardı. | TED | قرود أخرى لديها جبين مائلة. |
Kırk beş derece eğimli rüzgâr, dörtte üç rüzgâr hızı. | Open Subtitles | درجة الرياح المائلة 45 درجة قيمة سرعة الرياح العالية 3/4 |
Binanın eğimli kenarı rüzgârı saptırıyor. | Open Subtitles | حافة المبنى المائلة تصد الرياح السائدة |
Şimdi eğimli bir düzlem var. | Open Subtitles | الآن عندنا مستوى مائل القوة المطلوبة لرفعة |
Belirgin alın çıkıntısı ve eğimli ön kemik kurbanın Kafkasyalı bir erkek olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | إن عظم الحاجب البارز و عظم الجبهة المائل يدل أن الضحية رجل أبيض |
Kafatasının dışının eğimli yapısı üç çatlak noktasının da kafatasının içinden çıktığını gösteriyor. | Open Subtitles | الميلان على سطح الخارجي للجمجمة تشير إلى أن مصدر الكسور النقطية الثلاث هو داخل الجمجمة |
Bizim yerin bu kadar eğimli olduğunu bilmiyordum. | Open Subtitles | لم أعلم أن أرضيتنا منحرفة |
Galen uyluk kemiğinin eğimli olduğunu iddia etmişti çünkü köpeklerde öyle görmüştü. | Open Subtitles | ادعي جالينوس إنها مقوسة لأنه رأي هذا أيضاً في الكلب |
Ben bu felsefenin bir ürünü olduğuma göre, 90/10'un ve ikinci olarakta eğimli bir yüzeyin üzerindeki yaşamın, ben bu şekilde büyüdüm-- sahip olduklarıma değer vererek. | TED | وبما أني من نتاج هذه الفلسفة ، الـ 90/10 ، وثانيا ، الحياة على المنحدر ، هذا ما تربيت عليه -- أن أقدّر ما حصلت عليه. |