Yalnızca çöpçülük edecek kadar hareketli yamalayacak kadar vahşi olanlar hayatta kalabiliyordu. | Open Subtitles | أولئك فقط إنتقلوا بما يكفي للإقتيات الوحشي كان كافياً لسلب ما بقي |
Bebek sahibi olmayışımı telafi edecek kadar sevebilir misin beni? | Open Subtitles | هل قد تحبني بما يكفي لتعوض عدم حصولي على طفل؟ |
Aşka olan inancın reddedilme korkunu alt edecek kadar güçlü değilmiş. | Open Subtitles | لمْ يكن إيمانك بالحبّ قويّاً كفاية للتغلّب على الخوف مِن الرفض |
Şerefsiz herifin kendini feda edecek kadar kaçık olduğunu düşünmemiştim. | Open Subtitles | لم أعتقد أن ابن الساقطة هذا غبي كفاية ليضحي بنفسه |
Az önce kan verdi, ama yüzüne hücum edecek kadar daha varmış. | Open Subtitles | هي تبرعت بالدم وهي ما زالَتْ لديها بما فيه الكفاية ليحمر وجهِها. |
Bu hakkı elde edecek kadar uzun süre kalmadın burada. | Open Subtitles | لم تقضي وقتاً طويلاً بما يكفي هنا لتكتسب ذلك الحقّ |
Ona evlenme teklif edecek kadar zekiymişsin ve Syl hâlâ o mükemmel kadın. | Open Subtitles | كنتَ ذكيّاً بما يكفي لتطلب إليها الزواج منك، ولا تزال تلك المرأة المذهلة |
Sen devam edecek kadar inatçıysan ben de seninle devam edecek kadar aptalım. | Open Subtitles | لو كنتِ عنيدة بما يكفي للمضي بالقضية، فإنّي غبيّ بما يكفي للمضي معكِ. |
Kapıyı açan şey o küpse onu yok edecek kadar güçlü de olabilir. | Open Subtitles | لو كان المُكعّب هُو ما يفتح البوّابة، فلربّما يكون قويّاً بما يكفي لتدميرها. |
Sadece savaşmaya devam edecek kadar güçlü olduğun anlamına geliyor. | Open Subtitles | بل تعني وحسب أنكِ قوية بما يكفي للاستمرار في الكفاح. |
Sana o hikayeyi anlattı çünkü olanı kabul edecek kadar cesur değil. | Open Subtitles | لقد قالت لكِ تلك القصة لانها ليست شجاعة كفاية للاِعتراف بما فعلنا |
Demek istediğim, tehlikenin farkında değiller mi veya bunu göz ardı edecek kadar çılgınlar mı, veya ikisi birden? | TED | أعني، ألا يدركون المخاطر أو انهم مجانين كفاية لكي يتجاهلوها، أو كليهما؟ |
Emniyet müdürünü, ya da belediye başkanını dert edecek kadar çok maaş almıyorum. | Open Subtitles | لاأقبض كفاية لأنشغل بماذا يفكر المفتش أو المحافظ |
Hatamı kabul edecek kadar cesurum, ve seni mahkemede gösterdiğimden dolayı üzgünüm. | Open Subtitles | أنا رجل كفاية لأعترف بخطئي، وأعتذر أني أشرت إليك في المحكمة |
Az önce kan verdi, ama yüzüne hücum edecek kadar daha varmış. | Open Subtitles | هي تبرعت بالدم وهي ما زالَتْ لديها بما فيه الكفاية ليحمر وجهِها. |
Onun Lindt ile buluşmasına yardım edecek kadar aptaldım. Koska. | Open Subtitles | لقد كنت غبية بما فيه الكفاية كى اجعله يتواصل مع ليندت كوسكا |
Ne oldu? Yerini tespit edecek kadar uzun konuşmasını sağlayamıyorum telefonda. | Open Subtitles | لا أستطيع إبقائه على الخط فتره كبيره بما يكفى لتقتفى أثره |
Tüm kasabayı zil zurna sarhoş edecek kadar içkiniz var. | Open Subtitles | لقد شربت ما يكفي من النبيذ ليذهب البلدة كلها بالرياح |
Kendisinin değişebileceğine ikna edecek kadar çok seviyor. | Open Subtitles | أحبها كثيراً لدرجة أن أقنع نفسه أنه سيتغير |
Yaşlandığın zaman seni terk edecek kadar sığ olduğumu mu düşünüyorsun? | Open Subtitles | اتعتقد إني ضحلة جداً لدرجة ان اتركك عن تشيخ ؟ |
Başıma burada gelenler... sizi tatmin edecek kadar sefalet yaşadım. | Open Subtitles | ما حدَثَ لي هُنا حسناً، فيما إذا كُنتُ قَد عانيتُ كفايةً لإرضائِكما |
Kurallara bağlılığın, Arayıcı'yı teslim almakla tehdit edecek kadar büyük mü? | Open Subtitles | هل ولائك شديد جداً لدرجة التهديد بإجبار الباحث علي الاعتراف؟ |
Ne var ki, bu benzetmede kullandığımız projektör, gamma-ışını patlamasının parlaklığını tam anlamıyla temsil edecek kadar parlak değil. | Open Subtitles | وللأسف مع هذه المقارنة , فالكشاف ليس ساطع بدرجة كافية ليُعبِّر عن إنفجار أشعة جاما |
Sorunlu kişilerden de onlardan söz edecek kadar kibirli olanlardan da nefret ederim. | Open Subtitles | لا أحب الناس ذوي المشاكل أو المتكبرين الذين يثيرونها |
Kendimi ikna edecek kadar kırbaçlayamayacağıma göre siz kırbaçlayın, Efendim. | Open Subtitles | و حتى أنا لا أستطيع جلد نفسي بشكل مقنع لذا اجلدني يا سيدي |
Siz o şansı elde edecek kadar cesur olun, yeter. | Open Subtitles | . علينا أن نكون شجاعناً بما يكفيّ لنغتنمها |