| - Yaptığımız yapılabilecek en doğru şeydi, - Ama zavallı kadıncağız, Tina? | Open Subtitles | كان هذا هو الشيء الصحيح الذي ينبغي عمله لكن تلك المراة، تينا؟ |
| Ya da durmanın yapılacak en doğru şeymiş gibi hissetmenizi sağlayan dokunsal bir deneyim tasarlayabilirim. | TED | أو بإمكاني أن أصمم تجربة لمسية تجعل عملية التوقف تبدو كأنها كانت الأمر الصحيح الذي يجب فعله. |
| Ailenle birlikte olduğun sürece, yaptığın her seçim en doğru olanıdır. | Open Subtitles | لطالما كانت عائلتك مع بعض، كل خيار اتخذته هو الخيار الصائب. |
| Ben Kira'nın öğretilerinin dünya barışının sağlanması konusundaki en doğru yol olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | أعتقد أن تعليمات كيرا هي أفضل الطرق لعالم مسالم |
| Yine de biliyordum ki... kardeşlerim için en doğru kararı verdim. | Open Subtitles | وحتى بالرغم من أني علمت أن ما فعلته لإخوتي هو الصواب |
| Pek kolay değil ama tecrübelerime göre bir aile kurmak, benim için en doğru seçenekti. | Open Subtitles | إن الأمر ليس سهلاً و لكن من خلال تجاربي اتخاذ الخيار لتكون أسرة كان الشيء الأفضل لك |
| Yapılması gereken en doğru şey bu ve bunu da biliyorsunuz. | Open Subtitles | أن هذا الشيء الصحيح لفعلة ، وأنتم تعلمون هذا |
| - Yapılacak en doğru şey bu. | Open Subtitles | - هذا هو الشىء الصحيح الواجب عملة - |
| Belki de sana dostça söylenecek en doğru şey, "senin için endişeleniyorum" olur. | Open Subtitles | ربما كان الشيء الصحيح هو أن أقول لك كصديق أنني قلق عليك |
| Sanırım yüzüme telefonu kapaması yapılacak en doğru şeydi. | Open Subtitles | أَحْسبُ إغْلاق سماعة التلفون على الشيءُ الصحيحُ ليَعمَلُ. |
| Benim için bir fajın en doğru tasviri şu şekilde: | TED | وبالنسبة لي، الطريقة الصحيحة لوصف العاثية هي أمر من هذا القبيل. |
| - Her zaman söylemesi gereken en doğru şeyi söylüyorsun. | Open Subtitles | تعلم فقط الشيء المناسب لتقوله. |
| Ancak bildiğimiz gibi yapılacak en doğru şey genellikle en kolayı değildir. | TED | مع ذلك، وكما نعرفُ، الشيء الصحيح الذي نقوم به ليس في الغالب هو الشيء السهل. |
| Kesinlikle yapılacak en doğru şey bu olur. | Open Subtitles | هذا هو بالتأكيد الشيء الصحيح الذي ينبغي عمله. |
| Blair ve ben ayrıldık, ve bunun, yapılacak en doğru şey olduğunu biliyorum. | Open Subtitles | بلير وانا انفصلنا واعلم انه الشيء الصحيح الذي فعلته |
| Ve bu evliliğin için en doğru olanı ülken için, ve ruhun için de. | Open Subtitles | و هذا هو الشيء الصحيح الذي ستفعله من أجل زواجك من اجل وطنـك و من اجل نفسك |
| Ama, en doğru şeyi, bu gece onların yatağında yapacağız, tamam mı? | Open Subtitles | لكنك تعلمين أننا سنقوم بفعل الشيء الصائب في سريرهم الليلة، حسنا؟ |
| Emin olun Başkan Hanım, en doğru karar bu. | Open Subtitles | ثقي بي سيدتي الرئيسة فهذا هو العمل الصائب |
| Burda kalıp, yapacaksın Hem de en doğru şekilde Sen önce bi kendi işine bak | Open Subtitles | لا ، لا ، لا ، لقد حصلت على زواجي و على وظيفتي هذه هي أفضل حياة يمكن أن تتمناها و بخصوص تصرفاتك عليك تغييرها حالاً |
| Ona gözkulak olmak yapılacak en doğru şey. Bu çok önemli. | Open Subtitles | العناية به هي أفضل شيء و هذا مهم. |