Ancak, bu olay Batı dünyasında bu ortaya çıkan siber silahlar konusunda büyüyen endişeyi gözler önüne seriyor. | TED | ومع ذلك ، تكشف هذه الحلقة القلق المتنامي في العالم الغربي فيما يتعلق بهذه الأسلحة الإلكترونية الناشئة. |
Çünkü Pakistan, pek çok Batılı ruhun içindeki içsel bir endişeyi tetikliyor, özellikle de çalkantı ve karmaşanın tek renkli merceğinden bakıldığı zaman. | TED | لأنها أثارات ، وما تزال تثير القلق في بطون الكثير من الأرواح الغربية، خاصة عندما يُنظر لها عبر العدسات آحادية اللون للإضطرابات والقلاقل. |
İnsanlar bundan bahsetmese bile, seslerindeki endişeyi duyabiliyorum. | Open Subtitles | حتى مع عدم إشارة الناس لهذا يمكنني سماع نبرة القلق بصوتهم |
Günah işlenmesine saplantılı bir korku, o kadar endişeleniyor ki bu endişeyi gidermek için birşeyler yapmaya mecbur kalıyor. | Open Subtitles | الخوف الإستحواذي من إرتكاب ذنب .. الذي يجعله يقلق حيال كونه مُرغماً بفعل شئ يُخفّف هذا القلق |
Ama sonra yüzümdeki endişeyi gördü ve... | Open Subtitles | حينما رأت مظاهر القلق مرتسمه على محياي ..قالت |
Ama sonra yüzümdeki endişeyi gördü ve... | Open Subtitles | حينما رأت مظاهر القلق مرتسمه على محياي ..قالت |
Ona bak. Yüzündeki endişeyi görüyor musun? | Open Subtitles | انظري إليه ألا ترين القلق البادي على وجهه؟ |
Araştırmalara göre, travmanın sebep verdiği endişeyi iyileştirmeye yardımcıymış. | Open Subtitles | الدراسات أثبتت أن هذا يمكن أن يساعد في خفض صدمات القلق |
suratınızdaki endişeyi söyleyebilirim madam mutluluk karmadaykne ve keder de önceden belirlenmişken, neden kendinizi üzesiniz ki? | Open Subtitles | أستطيع أن ارى مدى القلق على وجهك سيدتي كما تعلمين ، السراء والضراء مقدران لمذا إذا القلق يا سيدتي ؟ |
Galiba bu endişeyi tek bir kelimede toplayabilirim. | Open Subtitles | وهذا القلق قد يتلخص في كلمة واحدة |
Biz hipotezimizde insan olarak kendi kendine çözünmesini tahmin edeceğini varsayıyoruz yani kendi ölümünü ki bu da müthiş bir endişe üretecektir başka bir kavramda endişeyi azaltır konsepti ortaya çıkmaktadır. | Open Subtitles | نحن نفترض أنه بينما يُطور الإنسان القدرة .. على التنبؤ بالتحرر الذاتي من وهم الموت و هذا الإحساس يُولِّد إحساساً .. هائلاً من القلق ظهر مفهوم آخر قام بالتقليل من هذا القلق |
Bu endişeyi kaldıramıyorum. Geçen gece, bir kızla tanıştım. | Open Subtitles | لا أستطيعُ التخلّص من هذا القلق ... في اللّيلة الماضية قابلتُ فتاة |
Şimdi, seçim riske bağlı olduğundan endişeyi arttırıyor ve ünlü Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard'ın belirttiği gibi, duyduğumuz bu endişe ihtimalin ihtimali ile bağlantılıdır. | TED | لأن الاختيار مرتبط بالمخاطرة ومحفز على القلق وقد كان الفيلسوف الدانماركي "سورين كيركغور" أول من أشار إلى أن القلق مرتبط باحتمالية الاحتمال |
Anne bir trans kadın ve onunla konuşmaya başladığımızda bana onu tedavi olmaya iten şeyin ne olduğunu anlatıyordu ancak sesindeki o korkuyu işitebiliyordum ve gözlerindeki endişeyi seçebiliyordum, bana onu esas korkutanın rehabilitasyona gelmek ya da uyuşturucu ve alkolü bırakmak olmadığını söyledi. | TED | "آنا" فتاة متحولة جنسيًا، وبدأت أنا وهي الحديث، كانت تشاركني الحديث عما أحضرها إلى العلاج، لكني استطعت سماع هذا الخوف في صوتها، واستطعت رؤية هذا القلق في عينيها، وبدأت تخبرني أنها لم تخف من المجيء إلى إعادة التأهيل وتريد أن تتخلص من المخدرات والكحول. |
yüzündeki endişeyi görebiliyorum. | Open Subtitles | أرى القلق على وجهك |
Evet, ama samimi bir endişeyi de içeriyor. | Open Subtitles | أجل و لكن مع قليل من القلق |
Ailenle ilgili endişeyi bırak. | Open Subtitles | التوقف عن القلق حول الديك |
Tam o anda benzer bir endişeyi taşıyan Michael'a rast geldi. | Open Subtitles | وذلك عندما صادف القلق (بالأمر ذاته (مايكل |
Tavsiyende ki endişeyi görmek için yüreklendirici olmak gerek! | Open Subtitles | من المؤلم رؤية القلق بنصيحتك |
Bütün ilgiyi ve endişeyi üzerine çekiyordu. | Open Subtitles | و هي سرقت كل الإنتباه و القلق |