Sanki adam yanınızda oturmuş, kulağınıza kim bilir neler fısıldıyor. | TED | كأن الرجل يجلس بجوارك يهمس ايّا ما كان في أذنك. |
Bazen birisi yanlış yolda olduğumu kalbime fısıldıyor | Open Subtitles | والآن أشعر وكأن هناك أحداً يهمس في قلبي قائلاً انني لن أستطيع أن أستمر كما أنا |
Uykumda hep orada, fısıldıyor, gülüyor bana onun kadar kötü olduğunu söylüyor, her ikimizin de aynı olduğunu. | Open Subtitles | هو هناك عندما انام يهمس يضحك يخبرنى اننى سئ مثله اننا نفس الشخص |
Kulağına fısıldıyor alevlerde gördüklerini anlatıyor ve diri diri insan yakıyormuş. | Open Subtitles | تهمس في أذنه تخبره ما الذي تراه في لهب النيران و حرق الرجال أحياء. |
Ağaçların arasından fısıldıyor rüzgar Sarıyor etrafımızı yıldızlar | Open Subtitles | تهمس الرياح من خلال الأشجار والنجوم البعيدة تحيط بنا |
Savaşı protesto etmek amacıyla kendini yakan ilk keşiş fısıldıyor: | Open Subtitles | أول راهب يحرق نفسه إحتجاجاً على الحرب يهمس |
Ama içinizde derinlerde bir ses fısıldıyor: | Open Subtitles | لكن هناك صوت في مكان ما داخل أعماقك يهمس |
Elimi kontrol ediyor, sana geliyor, çaktırmamaya çalışarak... kulağına fısıldıyor... | Open Subtitles | يتحقق من يدي يمشي صوبك بأناقة كما يستطيع يهمس في أذنك... |
Bana binlerce sesle fısıldıyor... ama duyması çok zor. | Open Subtitles | يهمس لي في ألف صوت... لكنّهم صعاب جدا للسمع. |
Yakınlarda bir sokakta, bir adam seni seviyorum diye fısıldıyor... | Open Subtitles | ثمّة رجل يهمس بشارع على مقربة قائلاً: "أحبّكِ" |
Kulağıma bir şeyler fısıldıyor. Ve oracıkta ırzıma geçiyor ! | Open Subtitles | يهمس في أذني يغتصبني هنا تماما |
Seslerden biri etrafta bir şeyler fısıldıyor karanlıktan izliyor. | Open Subtitles | صوت واحد يهمس, ويتجسس علينا من الظلام |
Bana söylediklerini fısıldıyor. | Open Subtitles | إنه يهمس في أذني بما أخبرتموني به |
fısıldıyor olmasa avazı çıktığı kadar bağırırdı yani. | Open Subtitles | كما لو كان يُريد الصراخ لو لم يكن يهمس |
Ağaçların arasından fısıldıyor rüzgar Sarıyor etrafımızı yıldızlar | Open Subtitles | تهمس الرياح من خلال الأشجار والنجوم البعيدة تحيط بنا |
Şimdi onun kulağına bir şeyler fısıldıyor. Peki, fısıldayan değil. | Open Subtitles | الآن تهمس بأذنه ببعض الأشياء إنها لا تهمس, فسمعه ليس جيداً |
İnsanlar bizden daha güçsüz olduğu için kulaklarına fısıldıyor. | Open Subtitles | ليونة مما نحن عليه، لذلك تهمس في آذانهم، |
Bir zamanlar görüntümden ve oluşumumdan etkilendin; doğam, onun kutupluluğu -- tatlı rüzgarlarım nasıl hafifçe fısıldıyor, fakat denizlere saldırıyor. | TED | فقد كنت مهووسًا بي وكيف أصبحت؛ طبيعتي وقضبيتها -- كيف تهمس رياحي العليلة بلطف، لكنها تغتصب البحار. |
Maskeyi gizliyor ve karışıklıkla ilgili bir şeyler fısıldıyor. | Open Subtitles | تتنكر وتتخفى ثم تهمس عن التعقيدات؟ |
Erkek arkadaşın senin kulağına seni sevdiğini fısıldıyor. Seni seviyorum. | Open Subtitles | إنّها حينما همس حبيبكِ بأذنكِ بأنه يحبّكِ. |
Bu dünyaya erişmek istiyor. Ve gözükara birisine ulaşıp fısıldıyor. | Open Subtitles | يودّ ولوج هذا العالم لذا يتودد ويهمس إلى اليائسين. |
Birileri sürekli kulağına bir şeyler fısıldıyor. Benim hakkımda ne düşünmen gerektiğini söylüyor. - Maggie-- | Open Subtitles | أجل ، بالتأكيد ، لأن الجميع ما لبثوا يهمسون في أذنك يخبروك كيف تفكرين في |
Bir çok insan bu Meksikalılar hakkında fısıldıyor. | Open Subtitles | يتهامس الكثير من الناس حول أولئك المكسيكيين. |
Neden hiç durmadan gelip gönlüme fısıldıyor? | Open Subtitles | "ما الذي همسهُ الى قلبي؟" |
Buluşmalar ve ayrılıklar ve o duygu... sanki hayat nehir gibi akıp gidiyor ve ovanın aşk mevsimiyle kaplı olduğunu fısıldıyor. | Open Subtitles | يجتمع ويَفترقُ أيضاً و إحساسة... بذلك الوقتِ يَغْمرُك مثل النهر، بهَمْس كما تَتدفّقُ... ذلك الوادي مَمْلُوءُ بفصلِ مِنْ الحبِّ |