Bunu fark etmek ruhumda bir ateş yaktı. | TED | ومجرد إدراك هذا الأمر يحز في نفسي كثيرا. |
Ailendekilerle konuşabildiğini fark etmek yani. | Open Subtitles | إدراك أنه يمكنكِ إعادة الإتصال مع والديكِ. |
Herkesin tanıştığı kişilerle tanışacağını fark etmek, gidebileceğin her yeri görmek herkesi paniğe sürükleyebilir. | Open Subtitles | إدراك أنك قابلت كل شخص ستقابله وأنك رأيت كل مكان ستراه قد يصيب أى شخص بالفزع |
Ve o zaman 30'larınız, umudun ne kadar salak olduğunu fark etmek üzeresiniz. | Open Subtitles | بينما بعمر الثلاثين فهي حول إدراك مدى العباء الذي تملكنا من أجل ذلك الامل |
Yaşlıların değerleri hakkında benim bahsedeceğim diğer kısımlar, onların artık yapamayacağı birçok şeyin yanında, gençlerden daha iyi yapabilecekleri birçok şeyin olduğunu fark etmek hakkında. | TED | القيمة المتبقة للمسنين والتي سأذكرها تتضمن إدراك أنه بينما هناك العديد من الأشياء لم يعد المسنون قادرين على القيام بها، هناك أشياء أخرى يستطيعون القيام بها أفضل من الشباب. |
Hayat hikayemin tamamen yanlış olduğunu fark etmek. | Open Subtitles | إدراك أنّ سيرة حياتي كانت خطأ تماماً |
Olmaz. Ya da gerçekten fark yarattığını fark etmek olabilir. | Open Subtitles | أو إدراك أنك تشكل فرقاً حقاً |
Ölüme çok yaklaştığımın farkındalığıydı - Dünyanın, annemizin aynı şekilde güçlükle dayandığını fark etmek gibi, gezegenin yüzde 75'inin güçlükle geçindiği gibi, yaşamın devam edebilmesi için bir tarifin olması gibi. | TED | لقد كان إدراك اني كنت قد اقتربت جدا من الموت -- بنفس الطريقة التي تصمد بها بالكاد الأرض ، أمنّا ، بنفس الطريقة نفسها التي يزال بها 75 بالمائة من كوكب الأرض في نفس الطريق أن هناك وصفة للبقاء على قيد الحياة. |