Başkalarının göremediğini yalnızca o görebiliyordu. | Open Subtitles | هو وحده كان يمكنه أن يرى ما لا يمكن للآخرين أن يروه |
Başkalarının göremediğini yalnızca o görebiliyordu. | Open Subtitles | كان بإستطاعته هو وحده أن يرى ما لا يراه الآخرون.. |
Yaşlı adam onun çok yorgun olduğunu görebiliyordu. | Open Subtitles | و أمكن للرجل العجوز أن يرى " " أنه كان متعبا للغايه |
Arabanın penceresinden Demir Adam'ı görebiliyordu. | Open Subtitles | استطاع رؤية الرجل الحديدي من نافذة السيارة |
Arabanın penceresinden Demir Adam'ı görebiliyordu. | Open Subtitles | استطاع رؤية الرجل الحديدي من نافذة السيارة |
Tacını, süslü elbiseleri, hazır bekleyen hizmetçileri görebiliyordu ve çiftlikte işler gerçekten kötüleştiğinde tüm bunlardan nihayet kurtulacağı anı görebiliyordu. | Open Subtitles | يمكنها رؤية التاج، والفساتين الفاخرة، والخادمات وعندما أصبحت الأمور سيئة جداً بالمزرعة أصبح يمكنها أن ترى اللحظة التي ستـحـررهـا أخـيراً مـن كـل هـذا |
Leighton gezegenle birlikte dönen gizemli karanlık bölgeler görebiliyordu. | Open Subtitles | لايتن" إستطاع أن يرى" الرقع المظلمة الغامضة تدور مع الكوكب |
İnsanların içindeki iyiliği görebiliyordu. | Open Subtitles | كان بإمكانه أن يرى الخير في الناس. |
Ama o, görebiliyordu. | Open Subtitles | مالم هو يمكن أن يرى. |
Pedro görebiliyordu ve o bende kimsenin görmediği önemli bir şey gördü. | Open Subtitles | استطاع (بيدرو) أن يرى.. ورأى شيئا مميزا بداخلي لم يره أحد من قبل. |
O, canavarları görebiliyordu. | Open Subtitles | كان بإمكانه أن يرى الوحوش |
Denizden yükselen güneşle, yaşlı adam kıyıdan açıklara doğru yayılmış batıp çıkan diğer kayıkları görebiliyordu artık. | Open Subtitles | لقد بزغت الشمس من البحر " " ... و أصبح بمقدور الرجل العجوز أن يرى القوارب الأخرى منخفضه على سطح الماء و واضحه تجاه الساحل .. " " و تنتشر عبر تيار الماء |
Bouguereau'nun çok tartışılan nü resmi Baharın Dönüşü'nü görebiliyordu. | Open Subtitles | يستطيع المرء أن يرى... (عودة الربيع)... الرسمة العارية الأكثر جدلاً.. |
Demir Adam'ı araba camından görebiliyordu. | Open Subtitles | استطاع رؤية الرجل الحديدي من نافذة السيارة |
Tıpkı senin gibi Amerika'nın yüzleştiği tehditleri görebiliyordu ve ülkesine büyük bir görev aşkıyla hizmet etmeyi seçmişti. | Open Subtitles | استطاع رؤية التهديدات التي تواجها "أمريكا"، ومثلك اختار خدمة بلاده بدافع الشعور العميق بالواجب نحوها |
Saldırıya uğradığı yerden ışığı görebiliyordu. | Open Subtitles | كان يمكنها رؤية الضوء من مكان مهاجمتها |