Hey, gözaltı merkezinin manifestosunu Komünikasyon'a göndermen gerekiyordu. Niye almış değiliz? | Open Subtitles | كان يُفترض أن ترسلى البيان من منشأة الحجز إلى قسم الإتصالات |
Onu bir gözaltı merkezine almanı ve temize çıkarmanı istiyorum. | Open Subtitles | أريدك أن تضعه في مركز الحجز واجر تفتيشا عليه |
Buradaki numarayı aradım. "gözaltı cep telefonu." | Open Subtitles | أنا فقط أتصلت بالارقام المدرجه فى قائمه هواتف الاعتقال الخلويه. |
Koruyucu gözaltı istedin. Evimdesin. | Open Subtitles | كنت تريدين حجز احتياطي منزلي انك في منزلي |
Bu sabah gözaltı listesine baktım. Adın yoktu. | Open Subtitles | لقد رأيتُ قائمة الإحتجاز هذا الصباح إسمك لم يكن موجوداً بها |
Botların alıkonulması ve ve insanların gözaltı merkezlerinde kaybolması Avustralyalı yetkililerce saklanıyor. | TED | يعتبر اعتراض القوارب واختفاء الناس في إطار نظام الاحتجاز محجوبا من طرف السلطات الاسترالية. |
Serang gözaltı Merkezinde, bir göçmen bürosu memuru geldi ve üzerimizi aradı | TED | في مركز احتجاز يسمى سيرانج، جاء ضابط الهجرة وقام بتفتشينا بدقة. |
Oyalamak için yasadışı tutuklama ve gözaltı emri var deriz. | Open Subtitles | ربما المثول أمام المحكمة بسبب الإعتقال الغير قانوني وإحتجازهم لكسب الوقت |
Suçun kesinleşene kadar koruyucu gözaltı sağladım. | Open Subtitles | لقد رتبت حبس وقائي حتى يوجهون الاتهامات إليك |
Bölge'deki gözaltı yerine naklediliyor. Güzel. | Open Subtitles | يتم تحويله حالياً للحجز المؤقت في المقاطعة |
Onu bir gözaltı merkezine almanı ve temize çıkarmanı istiyorum. | Open Subtitles | أريدك أن تضعه في مركز الحجز واجر تفتيشا عليه |
Şu nazik gözaltı memuru telefonunu kullanmama izin verdi de. | Open Subtitles | رقيب الحجز اللطيف, سمح لي بإستخدام هاتفه |
gözaltı planımız konusundaki fikrini değiştirmesini geçtim, çoktan kurulmuş olan gözaltı merkezlerini de kapatıyor. | Open Subtitles | لم يغير رأيه بخصوص خطة الإعتقال فقط ولكنه ينقلب على منشآت الحجز الموجودة بالفعل |
Üç ay sonra beni götürdüler... buradaki gözaltı merkezine. | Open Subtitles | بعد ثلاث اشهر تم رميي في مركز الاعتقال هذا |
metropol gözaltı merkezindeki yaşlı bir adam söyledi. | Open Subtitles | كنت في مركز الاعتقال وكان هذا الرجل العجوز هناك |
Polis de gözaltı sırasında aşırı güç kullandığı için fırçayı yemiş. | Open Subtitles | وتمّ توجيه اللوم إلى الشرطة لاستخدامها القوة المُفرطة أثناء الاعتقال |
Bilhassa, sizin davranışınız açısından korkarım ki bu gözaltı sadece okul tutanaklarını tatmin edecek. | Open Subtitles | خصوصاً فيما يتعلق بسلوكك, أنا أعتقد حقاً أنَّ حجز بسيط قد يُرضي بروتوكول هذهِ المدرسة |
Bu adamı geçici gözaltı bölümüne yatırmamız gerekiyor. 72 saat gözetim altında tutulsun. | Open Subtitles | يجب أن ادخل هذا الرجل بسبب زيادة التريبتوفاناز. حجز إلزامي لـ72 ساعة. |
Ciddi Suçlar Birimi'ndeki gözaltı Komiseri'ne geleceğinizi söyledim. | Open Subtitles | لقد أخبرت الرقيب المسؤول عن الإحتجاز بوحدة الجرائم الخطيرة أنكِ في الطريق إليه |
Bu haksız tutuklamalar ve gözaltı merkezleri bu ülkeye, tamiri mümkün olmayan zarar verecektir. | Open Subtitles | هذه الإعتقالات ومراكز الإحتجاز... ستسبب خسارة كبيرة لهذه البلاد |
Aslında, kongre üyesi, kızınız federal gözaltı merkezine gidiyor. | Open Subtitles | في الواقع يا سيادة عضو الكونجرس إنها ستذهب إلى مرفق الاحتجاز الفيدرالى |
Tabii Ziro gözaltı hücresinde kilitli olduğu için keyifleri yerinde. | Open Subtitles | بالطبع , ان يكون مسيطر على زيرو فى زنزانة الاحتجاز ربما لن يؤذي مزاجه |
Hepinizin anladığı üzere, Kale onların en ulaşılması zor ve girilmesi imkansız gözaltı tesisi. | Open Subtitles | كما تعلم القلعة هى غايتهم عزلت ولا تخترق مؤسسة احتجاز |
Koruyucu gözaltı. Bilmesem daha iyi. | Open Subtitles | حبس وقائي من الأفضل إن لم أعلم |
Herhangi bir beyinsizlik ve sen içeri git geri gözaltı. | Open Subtitles | لو ارتكبت أيّ حماقة، فسترجع للحجز. |
Başka birinin hayatını tehlikeye atmaktan gözaltı. | Open Subtitles | مراقبة نتيجة لتعريض طائش للخطر ؟ |
Francis kaçmış, koruyucu gözaltı karşılığında federal muhbir olmuş. | Open Subtitles | فهرب (فرانسيس) واًصبح مخبراً فيدرالياً مقابل حماية وقائية |