Ancak bunun artık geçmişte kaldığını anlatmak için buradayım. | TED | لكني هنا لأخبركم بأني أعتقد أن هذا شيء من الماضي. |
Enflasyonun ve ekonomik krizlerin geçmişte kaldığını söylediler. | Open Subtitles | والتضّخم والأزمات إقتصادية كَانت أشياء من الماضي |
Annemle olan işimin geçmişte kaldığını ve hayatıma devam ettiğimi sanıyordum. | Open Subtitles | ظننت اني قد نسيت هذا الأمر وان موضوع والدتي هذا هو جزء من الماضي |
Geçmişin geçmişte kaldığını söyledim. | Open Subtitles | واعتذرت اليها واخبرتها ان الماضي اصبح من الماضي |
Ve bu yeni örneklem bize, iki, üç sene önce biraraya getirdiğimiz, eski örneklemimizin, yani sadece analiz ettiğimiz, ittirdiğimiz ve geleceğe dair değişkenleri tahmin ettiğimiz, çevresel etkileri en aza indirmeyi amaçladğımız örneklemin geçmişte kaldığını hatırlatıyor. | TED | وهذا هو نهج التفكير الجديد، والذي قمنا بجمعه منذ سنتين أو ثلاثة، بعدما أدركنا أن النهج القديم الذي يكتفي بالتحليلات و الضغوطات و توقع ما سيتغير في المستقبل، آملا في تقليل التبعات البيئية، قد أصبح من الماضي. |
Taksi günlerinin geçmişte kaldığını düşün. | Open Subtitles | فكري بأيام سيارات الأجرة من الماضي |
Yalanların geçmişte kaldığını sanıyordum. | Open Subtitles | لقد ظننتُ أنّ الكذب باتَ من الماضي |
Böylece dünyanın Bayan Blair'in yine boşta olduğunu ve Chuck Bass olayının geçmişte kaldığını anlaması için. | Open Subtitles | حتى يعلم العالم أن (بلير) عزباء مجدداً وأن (تشاك باس) جزء من الماضي |
geçmişte kaldığını sanıyordum. | Open Subtitles | أعتقدت أنه كان من الماضي |