Bu fotoğrafta gecekondu bölgesinde sinirli bir topluluk onu çevreliyor. | TED | في هذه الصورة حشد معاد في الأحياء الفقيرة المحيطة به. |
Jeroen Koolhaas: On yıl önce Rio'ya gecekondu hayatı ile ilgili bir belgesel çekmek için geldik. | TED | قبل عشر سنوات قدمنا إلى ريو لتصوير فيلم وثائقي عن الحياة في الأحياء الفقيرة |
Güney Afrika'da, Cape Town'da, Philippi'nin yerel halkı gecekondu mahallesinin tek beton duvarını sundu. | TED | في جنوب أفريقيا، في كيب تاون،. المجتمع المحلي من فيلبي عرض علي الجدار الخرساني الوحيد في الأحياء الفقيرة. |
gecekondu mahallelerinden birine diye tahmin ediyorum. | Open Subtitles | أعتقد إلى أحد الأحياء الفقيرة أكثر الأجزاء خطراً في المدينة |
Çalıştığım yerin dibinde gecekondu mahallesi vardı. | TED | قريباً جداً من مكان عملي كانت هناك منطقة فقيرة. |
Bu resim ise Mumbai'nin Dharavi gecekondu mahallesinden. | TED | هذا المشهد في الهند وهو حي دارفي الفقير في مومبي في الهند. |
İsviçre'den ve Rio de Janeiro'nun gecekondu mahallelerinden öğrencilere kadarlar. | TED | ومنهم طلاب في سويسرا والأحياء الفقيرة في ريو دي جانيرو على حد سواء. |
Neticede, gecekondu mahallesi ciddi bir konut yetersizliği ve gelir adaletsizliğine organik bir tepkiden başka nedir ki? | TED | بعد كل ذلك، ماذا تكون الأحياء الفقيرة إلى جانب الاستجابة العضوية للعجز الحاد في المساكن وعدم المساواة في الدخل؟ |
Ve büyümenin çoğu şehirlerin içinde değil çevrelerindeki gecekondu semtlerinde oluyor. | TED | البيئات وأغلب النمو ليس في المدن ولكن في الاحياء الفقيرة التي حواليها |
Günümüzde -- yani bugün -- zaten yasal olmayan yerleşim alanlarında ve gecekondu bölgelerinde yaşayan neredeyse 1 milyar insan var. | TED | وفي يومنا هذا هناك ما يقارب مليار شخص ممن يعيشون في المستوطنات غير القانونية والأحياء الفقيرة. |
Dört saat sonra, deniz üzerinde gecekondu evlerine ait ahşap parçaları dağılmıştı. | TED | و تناثرت قطع الخشب على مدى أميال في البحر لعدة ساعات بعد ذلك و كل هذا أتى من البيوت في الأحياء الفقيرة |
Şimdi. Mathare Vallet Afrika'daki en eski gecekondu mahalllerinden birisidir. | TED | الآن، وادي ماثاري أحد أقدم الأحياء الفقيرة في أفريقيا. |
İlk yaptığımız şey gecekondu mahalleleri arasında gezip inceleme yapmak oldu. | TED | أول شيء قمنا به هو المشي في الأحياء الفقيرة |
Tüm gecekondu mahallelerine gidemedik, fakat elimizden geldiği kadarını kapsamaya çalıştık. | TED | لم نكن نستطيع الذهاب لكل الأحياء الفقيرة ولكننا حاولنا أن نغطي أكبر قدر ممكن |
gecekondu sahipleri temizlenip oturulabilir hale getirilecek ve belediye maliyeti düşük konutlar yapacaktı. | Open Subtitles | يتخلص من أسياد عقارات الاحياء الفقيرة ينشئ أحياء قابلة للسكن ,و منازل رخيصة الثمن و صيانة من قبل المدينة |
gecekondu mahallelerindeki İngiliz kızların hepsi böyle.. | Open Subtitles | الفتيات الإنجليزيات في الأحياء الفقيرة لديهم ذلك |
Bir zamanlar küçük bir gecekondu fahişesi olabilirdin, değil mi? | Open Subtitles | كنت فاسقة في الأحياء الفقيرة هناك أليس كذلك؟ |
- Galiba o işlere tamamen bulaştı. - gecekondu mahallelerine gidiyor mu? | Open Subtitles | أعتقد إنه سينتهي بصورة كاملة - هل ذهب إلى أحد الأحياء الفقيرة؟ |
Farelerin bastığı bir gecekondu mahallesine düzgünce yaşanacak yer dendiğini zar zor hatırlıyorum. | Open Subtitles | يصعب عليّ اعتبار أحياء فقيرة مرتع فئران مكان لائق للعيش. |
O zamanlar bir ofisim vardı, bir gecekondu mahallesinin sınırındaydı, yani ofisi ve şehirdeki bu gecekondu mahallesini ayıran bir duvar vardı. | TED | كان لديّ مكتب تلك الأيام مجاور لحي فقير، حي حضري فقير، كان هناك حائط فاصل بين مكاتبنا والحي الفقير. |