Yahudi-Hristiyan geleneklerinin, insanlar önceden belirlenmiş amaçlarla doğarlar öğretisine karşı de Beauvoir ve Sartre devrimsel bir alternatif önerdiler. | TED | حيث نشرت التقاليد المسيحية اليهودية تعاليمها أنّ البشر يُولدون بغايةٍ مُقدّرةٍ، طرحت دي بوفوار وسارتر بديلاً مُضادًا. |
Max sana Yahudiler için geleneklerinin... ne kadar önemli olduğunu söylemiştim. | Open Subtitles | ماكس , أخبرتك عن مدى أهمية التقاليد للعائلات اليهودية |
Ben de Rumen geleneklerinin neler olduğunu öğreniyordum. | Open Subtitles | كنتُ فقط أتعلم بعضاً من التقاليد الرومانية. |
Giymeyi sevdiği renk aslında onunla ilgili olan tek şeydi, çünkü Hindistan'da kendi neslinin çoğu kadınları gibi yaptığı tek faaliyetti, örf ve geleneklerinin dikte ettiğinin ötesinde olmasına hiç izin verilmedi. | TED | وكان لون ردائها المفضل هو الشيء الوحيد الذي يعبر عنها، والشيء الوحيد الذي يمكنها اختياره لأنها مثل أغلب بنات جيلها في الهند، لم يسمح لها بالعيش خارج حدود التقاليد والأعراف. |
Ortaçağ İslam doktorları aynı zamanda ayrıca Çin ve Hindistan'ın diğer tıp geleneklerinin farkındaydılar. | Open Subtitles | لكن كان يدرك أطبّاء القرون الوسطى المسلمين "التقاليد الطبية الأخرى من "الصين" و "الهند |