Sen liseye gidecek kadar büyük görünmüyorsun. | Open Subtitles | انت لا تبدوا كبيرا كفاية لتذهب إلى المدرسة الثانوية |
Bunu söyleyecek kadar olgunsan, gidecek kadar da olgunsun. | Open Subtitles | و إذا فكّرت أنت رجل كفاية للتتّكلّم هكذا ثمّ أنا أخمّن انت رجل كفاية لتذهب |
Kafasına göre gelip gidecek kadar büyüksün. | Open Subtitles | كبير كفاية لتذهب وتعود كما تريد |
Ev sahibine hoşçakal demeden, gidecek kadar kaba mısın? | Open Subtitles | ...من الوقاحة المغادرة بدون توديع المضيف |
Ev sahibine hoşçakal demeden, gidecek kadar kaba mısın? | Open Subtitles | من الوقاحة المغادرة... ...بدون القول مع السّلامة إلى المضيّف. |
Oraya gidecek kadar salak biri, bunu istemiş demektir. | Open Subtitles | وأي شخص غبي كفاية للذهاب إلى هناك يكون يطالب بحدوث ذلك له |
Mükemmel bir tıp fakültesine gidecek kadar şanslıysanız işte o zaman çocuklarım, gerçekten şansınız olabilir. | Open Subtitles | "إن كنتم محظوظون كفاية للذهاب إلى كليّة طب رائعة" |
Reklam panolarının onu tanıyamayacağı bir yere gidecek kadar akıllı. | Open Subtitles | أندرتون ذكي بما فيه الكفاية للذهاب حيث لا تستطيع اللوحات الالكترونية التعرف عليه |
Kesinlikle. Sanırım Miami'ye gidecek kadar param oldu. | Open Subtitles | بالضبط اعتقد انى حصلت على مافيه الكفاية للذهاب الى ميامى |