Ama biliyorum ki, doğum günü hediyesi olarak yetişkin kütüphane kartı alan bir anneye sahip olduğum için şanslı bir çocuk olduğumu söyledi. | Open Subtitles | ولكن ما اعرفه، انه قال باني سأكون طفل محظوظ لأنه يوجد لدي ام، تحب ان تعطيني بطاقة مكتبية للبالغين في عيد ميلادي |
- Sadece sizi bulduğumuz için şanslı hissediyorum. - Şanslıydınız. | Open Subtitles | ـ فقط يبدو أنني محظوظ لأني وجدتك ـ انت حقاً محظوظ |
Senin gibi birinin yanında olduğu için şanslı. | Open Subtitles | وليس على طريقة أمها إنها محظوظة لأن لديها أنت |
Bebek için tebrikler. Ailesi siz olduğunuz için şanslı olacak. | Open Subtitles | مبروك على المولود، إنه محظوظ لإمتلاكه والدين مثلكما |
O aldığın kedi, komada olduğun için şanslı yoksa şimdiye dek öldürmüştün. | Open Subtitles | القط الذي أحضرته إنه محظوظ لأنك هنا أو لكنت قتلته خلال هذه الفترة |
Belki terfi etmedim ama hâlâ işimde kaldığım için şanslı olduğumu biliyorum. | Open Subtitles | أجل ربما لم أترقى لكنني أعرف أيضاَ أنني محظوظ لأنني مازلت أحتفظ بعملي |
Evet, daha kötüsü olmadığı için şanslı. | Open Subtitles | -أجل إنه محظوظ لأنها لم تكن أسوأ من ذلك. |
Sağır hizmetçili adam, o da ölmediği için şanslı. | Open Subtitles | ذلك الرجل الذي لديه خادمة صماء محظوظ لأنّه لم يمت أيضا |
Doktorlar durumu hakkında net bir bilgi vermek için birkaç gün bekleme gerektiğini ancak hayatta kaldığı için şanslı olduğunu söylediler. | Open Subtitles | يقول الأطباء أنّ الساعات القليلة القادمة سوف تعطيهم فهم أفضل لحالته لكنّه محظوظ لبقائه على قيد الحياة |
- Hayatta olduğu için şanslı. | Open Subtitles | ـ واصطدمت بشجرة ـ إنها محظوظة لكونها على قيد الحياة |
Gaddar doğası, hepimizi silip süpürmedikleri için şanslı olduğumuzun göstergesi. | Open Subtitles | طبيعته الشرسة تدل على أننا محظوظون لأنهم لم يلتهموننا جميعاً |
Yine de bir zamanlar böyle bir evde yaşadığı için şanslı olabilir. | Open Subtitles | لكنهُ رجلٌ محظوظ لأنه ، انظر إلى المنزل الذي يعيشُ فيهِ |
- Oraya zamanında gittiğin için şanslı. - Yaşadığı için şanslı. | Open Subtitles | إنه محظوظ، وصلت إليه في الوقت المناسب - إنه محظوظ لأنه على قيد الحياة - |
benimse doğduğum için şanslı olduğumu. Benim yine de şansa ihtiyacım yok. | Open Subtitles | يقول إنني محظوظ لأني وُلدت لكني لا أحتاج للحظ |
- Hapse gitmediği için şanslı. - Yapma be, dostum. | Open Subtitles | إنه محظوظ لأني لم آخذه للسجن - هيا يا رجل - |
Sizin aileniz böyle iki güçlü bayana sahip olduğu için şanslı. | Open Subtitles | و عائلتك محظوظة لأن لديها امرأة قوية مثلكِ |
Midesi yırtılmadığı için şanslı. | Open Subtitles | انها محظوظة لأن بطنها لم يتمزق من أثر الضربة . |
Özür dileyeceğimiz için şanslı. Bunu bile kabul etmeyebilirdik. | Open Subtitles | سيكون محظوظاً إن تلقى اعتذاراً إنه محظوظ أننا على استعداد لفعل ذلك |
Doktor seni vurmadıkları için şanslı olduğunu söyledi. | Open Subtitles | الأطباء يقولون أنك محظوظ لأنك لم تصاب بطلق ناري |
Zaten geri dönüş yolundaydı ama onu bulduğum için şanslı. | Open Subtitles | ربما كان بطريقه للعودة ولكنه محظوظ لأنني وجدته |
- Yedi olmalıydı. Jaha konuşmasını kısa kestiği için şanslı. 17. | Open Subtitles | كان يجب أن يكونوا سبعة (جاها) محظوظ لأنها اختصر خطابه. |
Alex mi? Alex iyi. Hala bir işi olduğu için şanslı. | Open Subtitles | اليكس" ؟ "اليكس" بخير" إنّه محظوظ لأنّه لا يزال محتفظاً بوظيفته |
Hayatta olduğu için şanslı. | Open Subtitles | إنه محظوظ لبقائه على قيد الحياة |
Hala hayatta olduğu için şanslı. | Open Subtitles | إنها محظوظة لكونها على قيد الحياة |
Gaddar doğası, hepimizi silip süpürmedikleri için şanslı olduğumuzun göstergesi. | Open Subtitles | طبيعته الشرسة تدل على أننا محظوظون لأنهم لم يلتهموننا جميعاً. |
Anneniz eğitimli bir adamla evlendiği için şanslı. | Open Subtitles | من حسن حظ أمكما أنها تزوجت رجل مُثقف |
Sol tarafımdan kalkmadığım için şanslı. | Open Subtitles | من حسن حظها أنني كنت في حالة مزاجية جيدة |
Mahkeme onu hapse geri tıkmadığı için şanslı bile. | Open Subtitles | لقد أخفق إنه محظوظ أن القاضي لم يرمِه في السجن |
Yaşadığı için şanslı, ama dinlenmezse ölür. | Open Subtitles | انه محظوظ لكونه حياً، إذا لم يرتاح فسوف يموت |