ve cömert, gerçekten iç rahatlatıcıydı. Çünkü tamamen çok içtendi ve sonra ortaya çıktı ki içtenlik, tam da ihtiyacımız olanmış. | TED | و كريماً، ومريحاً جدا لأنه كان صادقا معي، وذلك الصدق أتضح أنه هو ما كنا نحتاجه. |
Ergen eğitiminde 30 yıldan sonra bu tür olaylarda en iyi çözümün içtenlik olduğunu öğrendim. | Open Subtitles | لمدّة ثلاثين عاماً من تعليم المراهقين, تعلّمتُ أن أفضل طريق لمعالجة مثل هذه الحالات هو الصدق |
Çünkü içtenlik her zaman insanlara ulaşır. | Open Subtitles | لان الصدق ينبغى دائماً ان تنقله الى الآخرين |
İçtenlik ve de nezaket eksikti. | Open Subtitles | وليس فيه أي إخلاص ولا حنان |
Özürlerin olması gereken tek özelliği bu: içtenlik. | Open Subtitles | هذا حرفيا الشيء الوحيد الذي يجب أن يكون عليه الاعتذار، الصدق. |
İçtenlik, imajım için kötü bir şey. | Open Subtitles | إن الصدق سيء لصورتي الشخصية. |
İçtenlik bazen işe yarar, Ajan DiNozzo. | Open Subtitles | الصدق ينفع أحيانا، أيها العميل (دينوزو). |
Azami içtenlik ve ilgi. | Open Subtitles | الصدق والاهتمام |