o kadar ki Ağustos'un sonunda herkes 15 yaş gençleşmiş hissedecek. | Open Subtitles | لدرجة أنه بنهاية أغسطس, الجميع سيشعرون بأنهم أصغر بخمس عشرة سنة. |
Benim için bu konuda konuşması çok zor ve görünen o ki, bu konu diğer herkese de zor geliyor. o kadar ki, hiç kimse bu konudan bahsetmiyor. | TED | إنه من الصعب علي أن أتحدت عن ذلك، ويبدو أنه يصعب على أي كان أن يتكلم عن ذلك، لدرجة أن لا أحد يتحدث عن ذلك. |
Saatler geçtikçe daha da kötüleşecek, o kadar ki erkekler bile görmezden gelemeyecek. | TED | تمر عدة ساعات وتسوء الحالة، لدرجة لا يتحملها المرء. |
o kadar ki, her geçen gün, dede olma umutları gittikçe azalıyor, anlıyor musun? | Open Subtitles | لدرجة أنه مع كل يوم ..يفقد الأمل أكثر فأكثر بأن يصبح جداً أتستوعب هذا ؟ |
o kadar ki aslında bu an sona ermeden önce... bir kez daha sana bakmayı düşünüyorum. | Open Subtitles | لدرجة أننى أفكر بالنظر إليك مرة أخرى قبل أن ننتهى |
Ve yatak çarşaflarını iyice gererdim o kadar ki bazen dönmek çok zor olurdu. | Open Subtitles | و أحببت أن تشد أغطية السرير بشدة لدرجة كان من الصعوبة علي أن أتقلّب |
o kadar ki, diğer masalardaki insanlar tüm gece bize bakıp durdu. | Open Subtitles | لدرجة أن الأناس الآخرين الجالسين على الطاولات الأخرى كانوا يحدقون إلينا |
o kadar ki hızmamı çıkardım. Otostopçu alıyor musun? | Open Subtitles | لدرجة أنني أخرجت خاتم أنفي هل تقبل أن يسافر أحدهم معك؟ |
o kadar ki, bu süreçte birbirimizi bile yitirdik. | Open Subtitles | لدرجة أننا فقدنا بعضنا الآخر في طريق تلك المأساة |
o kadar ki, bir adamım sizden biri tarafından cezaevi arazisinde öldürüldü. | Open Subtitles | تساهل شديد لدرجة أن أحد رجالي. قتل في السجن على يد واحدة منكن. |
1930'larda çıkmış bu kavram, çok kısa sürede politika geliştirmenin temel hedefi hâline gelmiştir. o kadar ki bugün bile en gelişmiş ülkelerde, hükûmetler ekonomik sorunlarının çözümünün, daha fazla büyüme olduğuna inanırlar. | TED | تم اختراعه في الثلاثينيات ولكن قريبا جدًا أصبح الهدف المهيمن في صنع السياسات، لدرجة أنه حتّى اليوم، في أغنى الدول، الحكومات تعتقد أن الحل لمشاكلهم الاقتصادية يكمن في المزيد من النمو. |
Ama bütün bunlar bu tartışmayı ilerletiyor, o kadar ki, halk için para basma artık ekonomi medyasında, hatta bazı siyasi manifestolarda da kendini gösteriyor. | TED | ولكن، تدفعُ كل هذه الأمور النقاش العام إلى الأمام، كثيرًا لدرجة أن طباعة المال للشعوب تتمُ مناقشتها علنًا الآن في وسائل الإعلام المالية، وحتى في بعض البيانات السياسية. |
Bu buluş bir mucize gibi hissettirdi, hatta o kadar ki bugün, bütün bu büyük veriler, tüketici denetimi, gen dizinleme gibi birçok araçtan faydalanarak çok çeşitli hastalıklarla mücadele edebiliyoruz. | TED | كنت أشعر أن هذه معجزة لدرجة أننا اليوم نقوم بجمع كل تلك الأدوات البيانات الكبيرة، مراقبة الإستهلاك، والخريطة الجينية وغيرها لكي نقدر على التعامل مع أنواع أخرى من الأمراض. |
Ve haklısın, Trump'ın kampanyası sırasında ortaya çıkan çok kötü şeyler vardı, o kadar ki, başkanlık için oy vermektense nerdeyse çekimser kalacaktım, daha önce hiç düşünmediğim bir şeydi bu. | TED | أنت على حق، كانت هناك بعض الأشياء الرهيبة التي وقعت خلال حملة ترامب، لدرجة أنني قررت تقريبًا الامتناع عن التصويت للرئيس، وهو شيء لم أكن أعتقد بالمرة من قبل أنني سأقوم به. |
o kadar ki, hiçbir şeye yetişemiyordum. | Open Subtitles | بسرعة لدرجة أنني قصرت في كل شيء |
o kadar ki, birazdan annesiyle tanışacağım. | Open Subtitles | إنها كذلك لدرجة أنني سأقابل أمها الآن |
o kadar ki Kore'deki annem aradı ve "Bu koku da ne?" diye sordu. | Open Subtitles | .. مقرف لدرجة أن أمي في كوريا اتصلت علي وقالت "ماهذه الرائحة ؟" |
o kadar ki bazen nabzını kontrol etmem gerekmeli. Acı çekmiş ve acı çekmeyi anlayan biri. | Open Subtitles | لدرجة أن علي التأكد من نبضها أحيانًا. شخص عانى... |
Bu seremoni rolünün altında gerçekten mütevazı ve içe dönük birisiydi. o kadar ki bu vaazları verirken 62 yıldır konuştuğu cemaatin gözlerinin içine bakmakta zorlanırdı. | TED | تحت هذا الدور الخطابي، كان متواضعاً ومنطوياً جدا -- لدرجة أنه حين كان يلقي خطبه الدينية، كان يتجنب التواصل البصري مع نفس الأبرشية أثناء تحدثه لطيلة 62 عاماً. |
Sahte haberler hakkında benim için asıl çarpıcı olan bu olayın nasıl da hızlı bir şekilde bilgi kutuplaşmasına konu olduğuydu; o kadar ki, 'sahte haber' kavramı şimdi sadece 'hoşumuza gitmeyen haberler' oluverdi. | TED | ما كان مثيرًا بالنسة إلي حول الأخبار الكاذبة الظاهرة، هو كيف أصبحت بسرعة موضوع تباين المعرفة لدرجة كبيرة، أن المصطلح نفسه، مصطلح "الأخبار الكاذبة" يعني الآن: "قصة جديدة لا أحبها." |