Tıpkı birbirine bağlanmış iki kutu bira gibi, biri likit oksijenle dolu, diğeri roket petrolüyle ve ağırlıktan kâr etmiş olduk. | TED | بكل بساطة مثل علبتي جعة اصطدمتا معاً، أحدهما مليئة بالأكسجين السائل، والأخرى مليئة بوقود الصواريخ، وهذا يحفظ الوزن. |
Bu yüzden burnuna bir hortum takıldı. Oraya gelen oksijenle nefes alabiliyor. | Open Subtitles | لهذا السبب لديها أنابيب تحت أنفها لكي تمدّها بالأكسجين لتتنفّس |
Akciğerlerine oksijenle zenginleştirilmiş bir karışım uygulamayı düşünüyorum. | Open Subtitles | ارغب بمحاولة ادخال محلول سميك غني بالأكسجين الى رئتيك |
Muhtemelen oksijenle daha iyi nefes alacaktır. | Open Subtitles | من المحتمل أنها يمكنها ببعض الأوكسجين مع السلامة الآن |
Garip kimyasal olaylarından biri katı kayaları birleştiren kristalleri oluşturmak için oksijenle birleşme yeteneğidir. | Open Subtitles | أحد خصائصه الكيميائية قدرته على الارتباط مع الأوكسجين لتكوين بللورات تتحد إلى صخور صلبة. |
Unutma, içinde oksijenle birleştirildiğinde su yapılan hidrazin var, o yüzden dikkatli ol. | Open Subtitles | ولا تنسى، إنه مملوء بالهيدرازين والذي يجتمع مع الأكسجين ليصنع المياه لذا تمهل |
Sonra bu moleküller havadaki oksijenle reaksiyona giriyor ve karbondioksit ve su yaratıyor. | TED | تتفاعل هذه الجزيئات بعد ذلك مع الأكسجين الموجود في الهواء لتصنع ثاني أكسيد الكربون والماء. |
Muhtemelen az miktarda yakıt ve oksijenle bilinmeyen bir konumda olacaktınız ve geri dönemeyecektiniz. | Open Subtitles | الاحتمال الأكثر كان نقلكم لمكان غير معروف مع كمية محدودة من الوقود والأكسجين وعدم وجود طريقة للرجوع |
Her bir hücrenin, bu hayat veren oksijenle yenilendiğini düşün. | Open Subtitles | تخيّل كل خلية يتم شطفها وتنظيفها بالأكسجين الواهب للحياة |
Atomları arasında milyonlarca ufak gözenek açmak için oksijenle işlem görmüş... - ...karbondur. | Open Subtitles | إنّه كربون تمّت مُعالجته بالأكسجين لفتح ملايين المسامات الصغيرة بين ذرّات الكربون. |
Happy benden, iticileri kullanarak kapsülü atmosfere sokmamı istiyor böylece Walter'ın çevresi oksijenle sarılacak. | Open Subtitles | هابي تريد مني إستخدام الرافعة لدفع الكيسولة إلى الغلاف الجوي أين سيكون محاطا بالأكسجين |
Böylece bedenindeki CO2'yi dışarı çıkartıp yerini değişmemiş oksijenle dolduruyorsun. | Open Subtitles | لتطرد ثاني أكسيد الكربون من جسمك و تعيد تحميله بالأكسجين الصافي |
Dünya'daki en kuru, en yüksek yerlerde bile hava yumuşaktır ve binlerce kilometre ötedeki yağmur ormanlarımızın yaydığı oksijenle doludur. | TED | حتى في الأماكن الأكثر جفافًا، وعلوًا على الأرض، فالهواء لطيف ومشبع بالأكسجين المنبعث من على بعد آلاف الأميال عن طريق الغابات المطيرة. |
Devasa bir orman atmosferi oksijenle dolduruyor. | Open Subtitles | غابةٌ عملاقة تملأ الجو بالأكسجين |
bunlar çözüldü ve havadan aldığı oksijenle birleşerek, atmosfere karbondioksit olarak döndü ve bu da betona gitti. | TED | لم تقم بدورها و إنما امتصت الأوكسجين من الهواء. و أطلقت CO2 في الهواء. ودخلت في الغشاء. |
Yangın, oksijenle beslenir. Kendine oksijen arar. | Open Subtitles | الحريق يتغذى على الأوكسجين إنه يفتش عنه |
Propan akciğerlerdeki oksijenle yer değiştirmiş. | Open Subtitles | "البروبان يُزيح الأوكسجين من الرئتين" |
oksijenle sen ilgilen. | Open Subtitles | تولي الأوكسجين. |
Taze oksijenle dolduklarında usta bir manevrayla sersemlemiş gümüş balıklarının üstesinden gelebilirler | Open Subtitles | و بعد أن تحصل علي الأكسجين النقي، |
Sıcaklık yüzünden nesne yanıcı gazlar çıkarır ve bu yanıcı gazlar havadaki oksijenle temas ettiğinde ateşe sebep olur. | Open Subtitles | ما يجري هو أن الحرارة تحمل الأشياء على طرد الغازات القابلة للإحتراق، ومتى ما خرجت هذه الغازات فإنها مسؤولة عن إشعال النار بالتعاون مع الأكسجين في الهواء. |
Paslandı çünkü oksijenle etkileşime geçti. | Open Subtitles | انه صدئ لأنه تلامس مع الأكسجين. |
Beyne giden oksijenle? | Open Subtitles | والأكسجين على دماغه ؟ |