Bir taraftan, birisi hakkında aşırı olumsuz, ahlaksız bir bilgi öğrenmek aşırı olumlu ve erdemli bir bilgi öğrenmekten daha güçlü bir etki bırakıyor. | TED | من وجهة نظر، أخذ معلومات سلبية ولا أخلاقية حول شخص عادة ما يكون لها تأثير قوي من أخذ معلومات إيجابية وأخلاقية جداً. |
Tasasız bir adamdı, olumlu ve iyi geçinen bir tabiatı vardı. | TED | كان رجلا سعيدا ومحظوظا، شخص إجتماعي ذو رؤية إيجابية. |
Sözleri çok olumlu ve pozitif... bir rakınrol parçası. | Open Subtitles | كلمات الأغنية إيجابية كأي,أي شيء سمعته في موسيقى الروك |
Tatminsizlik duygusunun üstesinden gelmemiş olmama rağmen, fark ettim ki bu rahatsızlığı kucaklamayarak ve bedenim için daha olumlu ve kabul edici olmayarak cinsiyetçliği, transfobiyi ve bedenden utanç duymayı güçlendiriyordum. | TED | وبينما لم أتعدى شعوري بعدم الرضا، استوعبت أنه عن طريق التصدي لعدم الارتياح وعدم الوصول لحالة إيجابية وثابتة مع جسدي، كنت أدعم التمييز الجنسي وفوبيا العبور الجنسي وأنشر العار الجسدي. |
Evlerinde çalıştıkları ailelerle öyle ilişkiler kuruyorlar ki aradaki bağlar inanılamayacak kadar olumlu ve kuvvetli; yıllar yıllar boyu hiç kopmuyor. | TED | تربطهم بعض العلاقات مع الأسر التي يعملون لديها وهذه العلاقات إيجابية بشكل مذهل وقائمة على الدعم المتبادل وتدوم لسنوات وسنوات. |
Bu, olumlu ve temiz bir döngü. | TED | إنها حلقة إيجابية |
- Ben, Edie'nin yaptığı olumlu ve güzel şeylerden bahsediyordum. | Open Subtitles | بحكايات تضع (إيدي) بصورة إيجابية. |