Herhangi bir şeye karşı, oturduğunuz yerden kalkmayın ve bağırmayın. | Open Subtitles | الزموا مقاعدكم و تجنبوا الأدوات الحادة و الأصوات العالية مفهوم؟ |
Bu gerçek, sizin orada oturduğunuz benim ise burada durduğum beş dakika içinde pek de değişmedi. | TED | وهذه الحقيقة لم تتغير كثيراً خلال الدقائق الخمس الأخيرة منذ جلوسكم في مقاعدكم ووقوفي هنا. |
Sana oturduğunuz yerde durun dedim. Ölü ya da diri ben çıkıyorum. | Open Subtitles | ــ لقد أمرتكم بالبقاء علي مقاعدكم ــ سوف أخرج مهما فعلت |
Ve bilirsiniz ki, burada oturduğunuz zaman sizin zemininizde bir şeyler olursa, sadece ona doğru gözlerinizi hareket ettirirsiniz. | TED | ولهذا السبب ، وكما تعلمون ، اذا كنت جالسا هنا ويحدث شيء ما خلفك ، فستوجه نظرك مباشرة نحوه. |
Şu anda sizin oturduğunuz yerde oturuyordum. | Open Subtitles | كنت جالسا بنفس المكان الذي تجلسون فيه الان |
Şu anda sizin oturduğunuz yerde oturuyordum. | Open Subtitles | كنت جالسا بنفس المكان الذي تجلسون فيه الان |
Şu anda oturduğunuz koltuğun kumaşını yapan bir fabrika işçisinin olduğunu hatırlamak. | TED | تذكر أن هناك شخص ما في أحد المصانع نسج قماش هذه الكراسي التي تجلسون عليها الآن. |
Pekâlâ, şu anda üzerinde oturduğunuz bu battaniye gerçeği söylemek gerekirse, aslında vücudumun bir parçası. | Open Subtitles | حسنا, هذه السجادة التي تجلسون عليها اذا اخبرت الحقيقة انها عبارة عن جزء من جسدي |
oturduğunuz yerin altındaki kişisel eşyalarınızı kontrol etmenizi tavsiye ederim. | Open Subtitles | كنوا حذرين حين تستعيدوا أغراضكم من تحت مقاعدكم |
oturduğunuz yeri hatırlayın. Her gün orada oturuyor olacaksınız. | Open Subtitles | تذكروا أماكن مقاعدكم فستجلسون بها كل يوم |
Görüşmeler çok sert bir başlangıcı teğet geçmişti, Çeçenistan Başkan Yardımcısı görüşmelere başlarken Rusları işaret ederek "oturduğunuz koltuklarda oturmaya devam etmelisiniz, çünkü savaş suçlarınızdan dolayı bir gün yargılanacaksınız." | TED | وقدأ بدأ الحوار بتوتر عال فقد قال نائب الرئيس الشيشاني للقادة الروس حينها يجب ان تبقوا في مقاعدكم هنا لأننا سوف نحاكمكم على جرائم الحرب التي قمتم بها |
Lütfen lütfen, oturduğunuz yerde kalın. | Open Subtitles | رجاءً، رجاءً، أبقوا في مقاعدكم |
-güvenliğiniz için, lütfen oturduğunuz yerde kalın. | Open Subtitles | الرجاء الجلوس في مقاعدكم |
Ben de bir süre önce sizin oturduğunuz yerde oturuyordum. | Open Subtitles | لم يكن ببعيد ان كنت جالسا بالضبط أين أنت. |
Giydiğiniz ceketten oturduğunuz sandalyeye, yaşadığınız eve, tasarlanmış materyal dünyası sizin ya da gezegenin sağlığından taviz vermemeli. | TED | من السُترة التي ترتدونها إلى الكرسيّ الذي تجلسون عليه إلى المنزل الذي تسكنونه، إنّ عالمكم الماديّ المصمّم لا يجب أن يعطّل صحتكم أو صحة كوكبنا. |
Ve ben sizinle konuşurken, şu an oturduğunuz sandalye bazı şeyler yayıyor görünmez ve kokusuz zehirli gaz. Bunun için üzgünüm. Şu an formaldehit nefes alıyorsunuz. | TED | إذن بينما أتحدث إليكم الأن، المقعد الذي تجلسون عليه يبعث بعض الغازات السامه عديمه اللون والرائحه. أعتذر لهذا. إذن حالياً تستنشقون الفورمهايدليد. |
Dün gece şu masaya baktım şu an sizin oturduğunuz sandalyeye ve bir de ne göreyim? | Open Subtitles | ليلة أمس نظرت إلى الأسفل نحو تلك الطاولة... مكان تلك المقاعد التي تجلسون عليها الآن... وماذا أرى يا ترى؟ |
Dün gece şu masaya baktım şu an sizin oturduğunuz sandalyeye ve bir de ne göreyim? | Open Subtitles | ليلة أمس نظرت إلى الأسفل نحو تلك الطاولة... مكان تلك المقاعد التي تجلسون عليها الآن... وماذا أرى يا ترى؟ |