Bu endüstri, teknolojinin değişmediği ve odağının sürdürülebilir bir gelecek pahasına rant sağlamak olduğu bir endüstri. | TED | وينصب التركيز فيها على تحقيق الربحية على حساب المستقبل المستدام. |
O da bir başka dâhi tasarım vizyoneri ve tasarım aktivistiydi. Kendisi sürdürülebilir bir toplum tasarlamaya öylesine ileri görüşlü bir şekilde bağlıydı ki, tasarımda çevreciliğin önemine 1920'lerde değinmeye başlamıştı. | TED | كان مصمماَ آخراَ لامعاَ في التصميم التخيلي وتصميم الأحداث، إذ أنه التزم التزاماً كاملاً بتصميم المجتمع المستدام كطريقة للتفكير المتقدم حيث أنه بدأ بالتحدث عن أهمية حماية البيئة في التصميم في عشرينيات القرن الماضي. |
Şu anda hangi kültür balıkçılığı yolunu kullanıyoruz ve okyanusu işlemek için sürdürülebilir bir yol nedir? | TED | ما هي أساليب الزراعة المائية التي نستخدمها في الوقت الحالي، وكيف تبدو الطريقة المستدامة لزراعة المحيطات حقًّا؟ |
Bizlerde sürdürülebilir bir şehrin gerçekte hayat kalitenizi arttırdığına dair örneklere odaklanmanın daha ilginç olacağını düşündük. | TED | لذلك فكرنا بأنه قد يكون من الممتع التركيز على أمثلة حيث أن المدينة المستدامة ستكون قادرة حقيقة على زيادة جودة الحياة |
Modern çağın bazı sorunları var ve sürdürülebilir bir hesap yapmak istiyorsak çözümlere ihtiyacımız var. | TED | نواجه في عصرنا الحالي مشاكل، ونحن بحاجة إلى حلول إذا أردنا التوسع بشكل مستدام. |
Bu, 10 milyar kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek sürdürülebilir bir sistem derken kastettiğim şeydi. | TED | وهذا ما أعنيه بتطوير نظام جديد يسمح لنا توسيع الإنتاج لمواجهة طلب 10 مليار شخص بشكل مستدام. |
her çocuğu besin konusunda eğitmek için güçlü, sürdürülebilir bir akıma sizin yardımcı olmanız. | TED | أن تشاركوا في حركة مستدامة وفعالة لتعليم كل طفل بشأن الغذاء. |
Bakmamız lazım gelen şey: Bizim 7 Milyar insan için sürdürülebilir bir biçimde nasıl beslediğimiz, tedavi ettiğimiz, eğittiğimiz, ulaştırdığımız, haberleştirdiğimiz. | TED | مايجب أن نهتم له هو كيف نوفر الطعام، والعلاج، والتعليم، ووسائل النقل والاتصالات لسبعة مليار نسمة بطريقة مستدامة. |
Bu gibi çiftlikler dünyada çoktan ortaya çıkmaya başladı ve yeni nesil çiftçiler, daha sürdürülebilir bir gelecek için harekete geçiyorlar. | TED | مزارع كهذه بدأت بالظهور بالفعل في جميع أنحاء العالم، وجيلٌ جديد من المزارعين بدأ بالسعي لتحقيق مستقبل أكثر استدامة. |
60 yaş üstündeki insanlar için de sürdürülebilir bir yaşam tarzı olabileceğini de düşünmüyor değilim. | Open Subtitles | وأعتقد أنه هو نمط الحياة الفعلية المستدامة لل، تعلمون، 60 شيئا المسنين. |
Ve oradan, binlerce yıldır sürdürülebilir bir kalkınma yaşamayı, çevresiyle her daim bir denge içerisinde olmayı başarmış bu şehrin, bu sıradışı yolculuğunu yeniden yaratabilirsiniz. | TED | ومن ذلك، يمكنك القيام بأشياء مثل إعادة إعمار هذه الرحلة الغير عادية لتلك المدينة التي تمكنت من التنمية المستدامة علي مدار ألف سنة، استطاعت في كل الاوقات ان تصنع نموذج للتوازن مع بيئتها. |
Sürdürülebilir kalkınma hedefleri, ülkelerin dünyamızla uyum içinde, eko sistemleri yok etmeden, dünya ile uyum içinde, sürdürülebilir bir kalkınma ile yaşam sürmelerine yardımcı olmayı amaçlıyor. | TED | والغرض من أهداف التنمية المستدامة لمساعدة البلدان للعيش على نحو مستدام، في تناغم مع الأرض الأم، لا تأخذ من الأرض الأم وتدمير النظم الإيكولوجية، ولكن بدلا من ذلك، أن يعيش في وئام مع الأرض الأم، من قبل الذين يعيشون تحت التنمية المستدامة. |
Böylelikle stratejimizi yenilemeye ve sürdürülebilir bir çözümle gelmeye zorlandık. | TED | لذا كان لزامًا علينا تجديد استراتيجيتنا وإيجاد حل مستدام. |
Yine de şunu sorabilirsiniz: Neden işleri ağırdan almanın neredeyse suç olduğu bir ülkede bir sabır hareketi ile sürdürülebilir bir gıda sistemi kurmaya çalışıyorsun? | TED | لذلك، قد لا تزال تساءل، لماذا تحاولين بناء نظام غذائي مستدام بخطوات بطيئة في دولة يعتبر فيها بطء الأداء جريمة؟ |
Balığımızın sürdürülebilir bir alanda tutulduğunu doğruladık. | TED | لقد تحققنا من أن الأسماك قد تم اصطيادها في منطقة يمكن فيها القيام بذلك بشكل مستدام. |
Şimdi hemen Asya'nın merkezinde sürdürülebilir bir şehir yapmak istiyorum diyemezsiniz. Çünkü bu şekilde komisyon alamazsınız. | TED | لا يمكنك أن تقول ببساطة أنك تود بناء مدينة مستدامة في آسيا الوسطى لأن ذلك ليست الطريقة التي تحصل بها على الصفقات |
İşte bu, canlı maddelerin kendi kaynaklarının büyük bölümünü üretmek için kullandıkları sürdürülebilir bir yöntemdir. | TED | وهذه هي الطريقة التي عبرها تحقق المواد الحية أقصى استفادة من مواردها المحلية بطريقة مستدامة. |
1990'dan beri gezegenle sürdürülebilir bir ilişkimiz yok. | TED | منذ 1990، تجاوزنا الحد في أن تكون علاقتنا مع الكوكب مستدامة. |
Yani hala bir insanlık sorunun mevcut ama çevresel açıdan, hatta birçok açıdan, sığırların otla beslenerek yetiştirilmesi fabrikada beslenmesi kadar sürdürülebilir bir uygulama değil. | Open Subtitles | ولا تزال لدينا مسألة العطف، لكن من وجهة نظر بيئية، في نواحٍ كثيرة، تربية بقر المراعي هي أقل استدامة |
Bu bize ne diyor benim gibi liberal demokrasiyi önemseyen insanlar daha sürdürülebilir bir yol bulmalıyız liberal ve ekonominin içinde kökleri bulunan sürdürülebilir bir demokrasimiz olduğunu güvence altına alan bir yol. | TED | ما يقوله هذا انه لاشخاص مثلي الذين تهمهم الدمقراطية اللبرالية بانه يجب ان نجد طريقة اكثر استدامة لضمان ان يكون هنالك نوع اكثر استدامة للدمقراطية بطريقة لبرالية و جذوره مغروسة بمبدأ الاقتصاد |