İskeletsel destek basınçlandırılmış bir sıvıyla onu çevreleyen, gergin ve fibriller tarafından desteklenen bir duvar arasındaki etkileşimden geliyor. | TED | الدعم الهيكلي القادم من التفاعل بين السائل المضغوط والجدار المحيط من النسيج والذي يجتمع في التوتر والبروتينات الليفية المعززة |
Kurdun kisti serebrospinal sıvıyla aynı yoğunlukta. | Open Subtitles | كثافة كيس الدودة بنفس كثافة السائل المخي |
pek çok kişiden gelmiş gibi görünüyor, ve tamamen bir sıvıyla bozulmuş | Open Subtitles | كما قال الرجل يبدو أنها دماء عدة أشخاص تحللت كلياً بواسطة سائل |
Aslına bakarsanız, Jenkins herhangi bir sıcak sıvıyla yanmaktan nefret ederdi. | Open Subtitles | في الواقع، جانكينز كان يكره أن يُحرق بأي سائل ساخن |
Şimdi aynı şişenin su benzeri bir sıvıyla dolu olduğunu düşünün. | TED | الآن تخيل، نفس العبوة مليئة بسائل كالماء. |
Ayrıca içi sıvıyla dolu iki kılla çizilmiş torba vardır. | TED | وهناك كذلك كيسان مبطنان بالشعر معبأة بالسوائل. |
Sadece, göğsümdeki can veren sıvıyla ilgileniyor. | Open Subtitles | إنه مهتم فقط فيما ستقدمه هذه الحياة من السوائل إلى ثديي. |
Ve onu geri istiyor. Özel bir sıvıyla birlikte. | Open Subtitles | هو يريدها مره أخرى مع كميه كافيه من السائل |
Yanan parçalardan bazıları erimeden önce albayın dokularının arasındaki sıvıyla soğumuş. | Open Subtitles | بعض الشظايا المحترقة بردت بواسطة السائل الموجود فى انسجة العقيد قبل ان يتفككوا |
İlk anım, bir ormanda uyandığım tamamen büyümüş ve bahsettiğin pembe sıvıyla kaplı olarak. | Open Subtitles | ذاكرتي الأولى وأنا أمشي في الغابة كامل النمو مغطى بذلك السائل الوردي، الذي كنت تتحدث عنه |
Yanması için mavi bir sıvıyla kaplanmış olabilir. | Open Subtitles | لقد تمّ غمسه في السائل الأزرق الذي كان يُفترض به حرقه. |
Metal bir teneke kutu, sıvıyla dolu bir birim, su ve çözünmüş amino asitleri içeriyor. | Open Subtitles | إنها علبة حديدية بداخلها سائل يحتوي على المياه و الأحماض الأمينية الذائبة |
Ciğerler sıvıyla taşmış. | Open Subtitles | الرئتان غارقتان في سائل |
"Bunu herhangi bir sıvıyla karıştır ve--" | Open Subtitles | "ضعه في أي سائل ثم سنرى النتيجة" |
Hiç görmedim ama bence sen bu bitkinin ortasını kesebilirsin ve ertesi sabah çok lezzetli bir sıvıyla dolmuş olur. | Open Subtitles | لم أره قط، لكني أظن أن يمكنك أن تقطعي قطعة بحجم القلب من هذا النبات وفي الصباح التالي ستمتلىء بسائل لذيذ |
Bebekken, annelerimizin rahminde sıvıyla çevrelenmiş olarak dokuz ay geçiririz. | Open Subtitles | كأطفال, نقضي تسعة أشهر مُحاطين بسائل في رحم أمِّنا. |
Yüzü yanıcı bir sıvıyla kaplanmış ve ateşe verilmiş. | Open Subtitles | بلل الوجه بسائل سريع الاشتعال، و اشتعل النار |
Oksijen seviyesi kötü durumda, ayrıca ciğerleri sıvıyla dolu. | Open Subtitles | الأكسدة مرتفعة بشدة و الرئتان ممتلئتان بالسوائل |
Hırıltılar var. Ciğerleri sıvıyla doluyor. | Open Subtitles | حسناً, أنا أسمع صوت خشن, إنه ملئ بالسوائل. |
Aynı şekilde akciğer ödeminde de ciğerleriniz sıvıyla dolar. | Open Subtitles | ووذمة الرئة ، التي تعني أمتلاء رئتكم بالسوائل |
Bu gece duvarları her renkten sıvıyla boyayacağız. | Open Subtitles | والليلة سنرسم على الجدران بجميع أنواع السوائل. |
Hey, Rick, neden orda gizemli bir sıvıyla dolu, tam sana doğrultulmuş bir şırınga var? | Open Subtitles | مهلا، ريك، لماذا هناك حقنة من السوائل الغامضة معلقة مباشرة على لك؟ |