Çevreme baktığım zaman sefaletten başka bir şey görmüyordum. | Open Subtitles | فى كل شئ من حولى, لا يمكنى ان ارى الا البؤس الظلم و الوحشيه |
Bize acı ve sefaletten başka bir şey getirmediğin için. | Open Subtitles | كل ما فعلته لاشيء لكنه جلب لنا البؤس والألم |
Bu kitap aileme acı ve sefaletten başka bir şey getirmedi. | Open Subtitles | هذا الكتاب لم يجلب سوى الحزن و البؤس لعائلتي |
kadınların bizi sefaletten çekip çıkarmaya yardım edecek gerçek yöntemleri. | TED | وطرق حقيقية يمكن أن تساعدنا بها النساء لانتشالنا من الفقر. |
Geldiğimiz yerde, sefaletten ölmek istemiyorsan ya rahip olmak zorundaydın, ya da haydut. | Open Subtitles | من حيث أتينا ، كلانا لا يريد أن يموت من الفقر أصبح أحدنا قس والآخر قاطع طريق |
Ailelerimiz bu ülkeye gelmişler zulümden, sefaletten ve açlıktan kaçarak. | Open Subtitles | والدينا أتيا إلى هذه الدولة هربوا من الإضطهاد والفقر والجوع |
Zahmet olmazsa lütfen para biletimi bozdurup sefaletten başka bir şey görmeyen kızıma gönder. | Open Subtitles | .. استبدل هذه واعطيها المال لأبنتي ، التي لا ترى شئ غير البؤس مازالت تعيش حياه من الشك |
Umarım bu gece olur da ben de bu sefaletten kurtulurum. | Open Subtitles | أرجو أن تكون الليلة. سأتخلص من كل هذا البؤس. |
Dar görüşlü dinî inanışlar, insanlığa sefaletten başka bir şey getirmemiştir. | Open Subtitles | الاَن الديانات يعتقد أنها تجلب سوي البؤس علي البشرية |
Ama sokaklar bana sefaletten başka bir şey vermedi. | Open Subtitles | لكن كلّ ما جنيته من الشارع كان .. البؤس |
"...çünkü yaşadığımız sefalet, bilinmeyen bir sefaletten..." | Open Subtitles | لأنك إكتشفت أن البؤس الذي عرفته |
Keşke Ikutaro'yu bu sefaletten kurtarabilseydim. | Open Subtitles | أتمنى أن أُخرج (اكتارو) مِن هذا البؤس |
sefaletten zenginliğe giden yolun, her zaman saf ve şerefli olduğunu mu sanıyorsunuz? | Open Subtitles | أتحسبين أن درب الخلاص من الفقر دائمًا ما يكون نقيًّا شريفًا؟ |
Ve bu yanlış anlamayı düzeltmekle ilgili çok güçlü hissetmemizin sebebi girişimciliğin milyonlarca insanı sefaletten kurtaracak insan tarihindeki tek güç olmasıdır. | TED | وسبب اندفاعنا الشديد لتصحيح هذا المفهوم الخاطيء هو أن ريادة الأعمال هي القوة الوحيدة في تاريخ البشرية التي أنقذت الملايين من الناس من الفقر |
Beyler korumamız altındaki herkes onları sefaletten, şiddetten, hatta üzüntüden kurtaracak bir lider bekliyor. | Open Subtitles | أيها السادة، كل من هم تحت حمايتنا ينتظر ذلك القائد الذي سينقذه من الفقر... من العنف، حتى من الحزن... |
Böyle projeler insanları sefaletten kurtarıp vergi tabanını genişletir. | Open Subtitles | هذه المشروعات التي ترفع الناس من الفقر which broadens the tax base. |
- sefaletten servete zıpladın sanki. | Open Subtitles | من الفقر لجني الثروات على ما يبدو |
Ailelerimiz bu ülkeye gelmişler zulümden, sefaletten ve açlıktan kaçarak. | Open Subtitles | والدينا أتيا إلى هذه الدولة هربوا من الإضطهاد والفقر والجوع |
Gotham'ı yozlaşmışlıktan, suçtan ve sefaletten temizlerdim. | Open Subtitles | أود أن التخلص جوثام من الفساد، الجريمة والفقر. |