sivrisinek ve meyve sineği gibi canlıları zapt etmenin hiçbir yolu yok. | TED | أشياء مثل البعوض وذباب الفاكهة، لا توجد، حرفياً، وسيلة لاحتوائها. |
Bu şehirli bir sivrisinek ve pis işi yapan dişi sinekler. | TED | إنها بعوضة حضرية، إنها أنثى البعوض التي تقوم بالعمل القذر. |
Ama değişen koşullar, enlemleri değiştirdi ve mikrobik hastalıkların yayıldığı alanlar yöresel hâle gelebilir ve sivrisinek ve kene gibi hastalık taşıyıcıların çeşitleri değişebilir. | TED | لكن الظروف المتغيرة تُحول المعايير في هذه المناطق حيثُ يمكن لهذه الأمراض الوبائية أن تصبح أمراضاً مزمنة وتغيير مدى ناقلات الأمراض مثل البعوض والقراد التي تحملُ الأمراض. |
sivrisinek ve karınca dışında hiçbir şey yok. | Open Subtitles | -لا شيء هنا سوى البعوض والنمل |