Dünyadan kendini soyutlanmış hissediyorsun ama seni soyutlayan dünya değil. | Open Subtitles | تشعر أنك منعزل عن العالم ولكن العالم لا يعزلك |
İki hafta sonra, yavaşça ve endişeyle PK100 denen soyutlanmış bir milis karargahının bulunduğu kasabaya doğru sürdüm. | TED | فبعد اسبوعين،قد ذهبت ببطء وحذر إلى مقر منعزل لميليشيا في مدينة تسمى "بي كي 100" |
soyutlanmış bir toplumdu. Her şeyden mahrumduk. | Open Subtitles | . كان مجتمع منعزل . لذا كنا مقطوعين |
Uçsuz bucaksız gökyüzü altında, yaylanın uğultulu sessizliğinde tek başına, soyutlanmış vaziyette kalmak neredeyse imkânsızdı. | Open Subtitles | في حضور الصمت و تحت السماء الكبيرة كان تقريبا من المستحيل أن يكون المرء مطمئنا بعزلة كهذه |
Ve daha önce ziyaret ettiğim, biraz yalnız ve biraz soyutlanmış hisseden Libby adında küçük bir kasaba var. | TED | و هناك توجد بلدة صغيرة تدعى ليبي، والتي قمت بزيارتها، وتبعت إحساساً بالوحدة، منعزلة بعض الشيء. |
Dünyadan soyutlanmış bir millet. Onlar hakkında hiçbir bilgi alamıyoruz. | Open Subtitles | إنهم أمة منعزلة لم يكن بمقدرونا الإطلاع عليهم. |
Bu evin biraz soyutlanmış olabileceğini söylemiştim. | Open Subtitles | قلت: هذا الكوخ منعزل |
Sosyal medya adı altında kontrol altında soyutlanmış kabarcıklar. | Open Subtitles | فقاعات منعزلة بإحكام في شكل وسائل التواصل الإجتماعي |
İki hafta önce, dağlık bölgerinde, çok soyutlanmış, 1000 yıl boyunca yaşamış gibi duran, kendine ancak yetebilen çiftçi kabilelerine gittiğim Papua Yeni Gine'den daha yeni dönmüştüm. | TED | منذ أسبوعين، عدت من بابوا غينيا الجديدة حيث ذهبت إلى الأراضي المرتفعة -- حيث تقطن قبائل زراعية منعزلة وتعيش كما كانت تعيش بصورة بدائية منذ دهر |
"Amerikan ruhu, özünde sertlik barındırır soyutlanmış, duygu fakiri, ve bir katil. | Open Subtitles | "الروح الأمريكية الأساسية, صلبة... منعزلة, رزينة و قاتلة... |