| Çünkü ticaretle uğraşmaya bu kadar fazla ilgi duymuyorum. Bu McDonald's'a aykırı. | Open Subtitles | لأنني ليس لدي نية في الإنغماس في هذا النوع من التجارة الفجة. |
| ticaretle, ortaklar arasında karşılıklı dayanışma ve ortak kazanç oluşur. | TED | فأينما توجد التجارة يوجد الترابط و المصالح المشتركة |
| O sözleşmeyi yapma sebeplerimden biri de bu. Babam ticaretle uğraşırdı. | Open Subtitles | احد الاسباب التي جعلتني احصل على العقد هو ان والدي كان في مهنة التجارة |
| Açık olmak gerekirse, bu ticaretle ilgili. | TED | لذا لنكن صريحين; إن الأمر يتعلق بالتجارة. |
| Dayısı ticaretle uğraşıyor ve Cheapside'da yaşıyormuş. | Open Subtitles | خالها, لقد أخبرتنى أنه يعمل بالتجارة ويسكن فى الجزء الفقير من المدينة |
| Tatlım bak ben ticaretle uğraşıyorum. İnsanları okumak benim işim. | Open Subtitles | أنا أعمل بالمبيعات عزيزتي- ووظيفتي أن أقرأ النّاس بتصرّفاتهم |
| İsmi Bob olacak, uluslararası ticaretle uğraşacak. | Open Subtitles | بوب,هذا سيكون اسمه خبير في التجارة العالمية |
| ticaretle pek alakası yok. Bedava olmadığı da çok açık. | Open Subtitles | يوجد بعض الدول غير منتجة ولا تستطيع عمل أى شىء من التجارة |
| Bizim sözde serbest ticaretle, insani değerlerimize mal olmadığı sürece sorunumuz yok. | Open Subtitles | لايوجد مشكلة فى التجارة إذا لم تتعارض مع حقوق الإنسان |
| İngilizler ve Osmanlıların ilişkisi ağırlıklı olarak ticaretle ilgiliydi ama aralarındaki diplomatik ilişki, ortak bir düşmanlarının olmasıyla kolaylaştı. | Open Subtitles | كانت العلاقة بين الإنجليز والعثمانيين عن التجارة في الأساس لكن افترض البعض أن السياسة في |
| Bu sayede benimki gibi ticaretle uğraşan bir ulusun tekrar güvenini kazanırsınız. | Open Subtitles | إنه يبث الطمئنينة لأمة التجارة مثل أمتى |
| Konuştuğumuz tüm tüccarlar, bunun ticaretle uğraşmak için bir fırsat olduğunu söylüyor. | Open Subtitles | جميع التّجار الذين تحدّثنا إليهم قالوا أن فرص التجارة... |
| ticaretle uğraşırdı ve görgü kurallarından yoksundur. | Open Subtitles | أصوله من التجارة وهو يفتقر إلى الأخلاق. |
| Osmanlılar uluslararası ticaretle ilgilenmiyorlardı, Amerika kıtalarını görmezden geldiler ve sonunda bölgelerinde kısıtlı kaldılar. | Open Subtitles | لم يهتم العثمانيون بالتجارة الدولية، لم يفتحوا أعينهم على الأمريكتين وكان مصيرهم الطويل أن تسقطهم الريفية |
| Bundan böyle ticaretle daha içli dışlı olacağım. | Open Subtitles | سوف أنخرط بالتجارة أكثر من الآن فصاعداً. |
| Dürüst ticaretle ilgileniyoruz sadece. | Open Subtitles | نحن فقط مهتمن بالتجارة العادلة |
| Clark işe ticaretle başlamıştı ama şimdi çok altını var. | Open Subtitles | بدأ (كلارك) بالتجارة لكنه أصبح الآن قوياً في مجال الذهب |