ve güzellik iyilik anlamına gelmiyor, ve kesinlikle hoşnutluk anlamına da gelmiyor. | TED | والجمال لا يعني الخير، وبالتأكيد لا يعني أن القناعة. |
Doğruluk ve güzellik ister ve çok mutluyum ki bundan burada bolca konuşuluyor. | TED | يحتاج الصدق والجمال, وانا سعيد ان ذلك ذكر هنا كثيرا هذا اليوم, |
Gerçek ve güzellik bilimle ilgisi olmayanlar için sıklıkla anlamsızdır. | TED | الحقيقة والجمال هي الأشياء التي غالبا ما تكون مبهمة بالنسبة للأشخاص الذين ليسوا في مجال العلوم. |
Ama bu süper yüklü karbon dönüştürücülerle ilişkili güç ve güzellik, onların işlerini aylar yerine saatler içinde yapabilmeleridir. | TED | إلا أن قوة وجمال تلك معيدات تدوير الكربون بشحنات كبيرة تكمن في حقيقة أنها قادرة على الإنتاج خلال ساعات بدلاً من أشهر. |
Düşüncenin bu yolla açıklanmasında, bir netlik ve güzellik var. | Open Subtitles | هناك صفاء وجمال في هذه الفكرة معبَّرا عنها بهذه الطريقة فحسب |
Şimdi bir haz ve güzellik hissedebiliyorum eğer o göze bakarsam. | TED | يمكنني ان اشعر بالسعادة و الجمال ان نظرت الى العين .. |
Ben Cassandra Steeley, ...size her zaman neşe ve güzellik dolu olan kasabamı göstermek istiyorum. | Open Subtitles | اسمي (كاساندرا ستيلي) وأود أن أشارككم بلدتي المليئة بالبهجة واللطف المعتاد. |
Görüntü ve güzellik hakkında konuşan Cameron Russell Avrupa'dan bağlanmış. | TED | كاميرون راسل يتحدث عن الصورة والجمال متصل عبر أوروبا. |
Alımı ve gökyüzündeki büyülü çehresinden dolayı Romalı aşk ve güzellik tanrıçasından adını alan gezegen. | TED | سمي باسم آلهة الحب والجمال الرومانية، بسبب مظهره الحميد والأثيري فى السماء. |
Bunu başkalarına anlatmaya çalışırken, konu bilim adamlarının aşk ve güzellik tanrıçası olduğunu düşündükleri bir yontmataş devri heykelciği olan Willendorf Venüsü'ne geldi. | TED | بمحاولاتي لتفسير ذلك للآخرين، أدّت مُحادثة واحدة إلى فينوس ويلندورف، وهي آلهة الحب والجمال كما افترض علماء العصر الحجري القديم، بالتالي اسمها فينوس. |
Tasarımın işlev ve güzellik yaratmaktan başka amacı olmaması fikrine meydan okumak istedim. | TED | أردت أن أتحدى الفكرة بأن التصميم هو مجرد أداة لصنع الأداء والجمال. |
Havanın kutsal oğlu, öfkenin babası, ateş kuvvetlice dans ediyor mükemmellik ve güzellik arasında. | TED | ابن الهواء المقدّس ووالد الغضب، ترقص الحرارة بحيوية بين الكمال والجمال. |
Üç yıl önce, kendi görevime koyuldum: Bakalım New York şehrindeki küçük dairemde sadece küçük bir bilgisayarı kullanarak çok daha fazla kişiye bu ezici küçüklük ve güzellik duygusunu yaşatabilecek miyim? | TED | منذ ثلاث سنوات، انطلقت في مهمتي الخاصة، لأرى إن كان يمكنني إيصال هذا الشعور من الحجم الهائل والجمال إلى العديد من الناس عن طريق استخدام حاسوب صغير في شقتي الصغيرة بمدينة نيويورك. |
ve güzellik bir lanet değildir, bir imtiyazdır, ve yaptıklarım için hiç hayalci olmadım. | Open Subtitles | وجمال لَيسَ a لعنة، هو a سلعة، وأنا أبداً مَا كَانَ عِنْدي أيّ أوهام حول ما أنا أعْمَلُ. |
"Ama daha sonra daha yüksekte büyük bir sıcaklık ve güzellik... - ...olduğunu farkettim. | Open Subtitles | "لكِـني بعدها أدركت أنَّـه هناك دفئ علاقة وجمال عَظيمين في قوةٍ أعلى" |
Ayrıca bilimsel buluşlar, mucize ve güzellik... | Open Subtitles | وإكتشافات علمية, وتعجبٌ وجمال.. |
Sende, cazibe, zarafet ve güzellik var. | Open Subtitles | لديكِ سحر ,رشاقة ,وجمال |
Heyecan, zekâ ve güzellik. | Open Subtitles | طموح، ذكاء، وجمال. |
Bulaşıcı bir hastalık gibi. ve güzellik bunun bir sonucu olabilir, bu harika bir şey. | TED | نحن مصابون بالكامل. و الجمال يمكن أن يكون هو النتيجة لهذا الإصابة, إنه لشيء رائع حقاً. |
Ama aşk ve güzellik bir evin içine dolarsa o zaman lambalar dışarı atılır. | Open Subtitles | و لكن عندما يدخل الحب و الجمال إلى المنزل إذن فسحقا للأمثال |
Namus ve güzellik kadınlarda aranan geleneksel özelliklerdir. | Open Subtitles | العفة و الجمال تقليديا سمات مشهورة عند النساء. |
Ben Cassandra Steeley, size her zaman neşe ve güzellik dolu olan kasabamı göstermek istiyorum. | Open Subtitles | اسمي (كاساندرا ستيلي) وأود أن أشارككم بلدتي المليئة بالبهجة واللطف المعتاد. |