Yani, doktorunuzda alçakgönüllülük ve merak arayın. | TED | لذا فإنني أشجعكم للسعي وراء ايجاد التواضع والفضول في اطبائكم. |
Yani oyuncaklarla oynayarak edinebileceğin eğlence ve merak var. | TED | وهناك أيضا كل المرح والفضول اللذان يمكن أن تعيش وأنت تلعب بالألعاب. |
Ve en çok rahatsız olduğumuz ve merak ettiğimizde, bir problemi çözmek ve değişim yaratmak için motive oluyoruz. | TED | وعندما يملأنا الغضب والفضول نكون متحفزين ومتحمسين للبحث عن المشكلة واحداث الفارق. |
Tahminime göre en az üç şey gerekli: izin, topluluk ve merak. | TED | في تقديري يتطلب الأمر ثلاث أشياءعلى الأقل وهي: الإستئذان والمجتمع والفضول |
Fakat aldığı zevk zamanla meraka dönüşürken hikâye şu soruyu akıllara getiriyor: Özgür iradenin, kendini ifadenin ve merak unsurunun ateşler içinde olduğu bir toplumda aklınızı nasıl korursunuz? | TED | ولكن ما يسعده يفسح المجال للشكّ، تثير القصة أسئلةً حرجة عن كيفية الحفاظ على عقل المرء في مجتمعٍ تكون فيه الإرادة الحرة والتعبير عن الذات، والفضول تحت النار. |
Ancak bu esneklik ve merak gerektirir. | TED | ولكن هذا يحتاج إلى المرونة والفضول. |
Sarkom konusunda elimizde olanlar; bir belirsizlik bulutu bilinmezlikler ve isitisnalar ve aykırıklıklar. Ne hissettiğimi tahmin etmeniz kolay. Bunlar her bilim dalının en önemli iki kuralı; alçakgönüllülük ve merak. | TED | ولكن الأمر الوحيد والمتاح لنا بينما نحن مغطسون في بوتقة من عدم اليقين والأمور المجهولة والاستثناءات والقيم المتطرفة والتي تحيط بنا من سرطان الساركوما هو سهولة الوصول الى أهم قيمتين في اعتقادي لأي نوع من أنواع العلوم: وهما التواضع والفضول. |