yaşamdaki amacım; verimli bir şekilde karşıt görüşte olmamıza yardımcı olmak. | TED | وظيفتي في الحياة هي المساعدة في أن نختلف على نحو مُثمِر. |
Hatta yaşamdaki kişisel fırsatları bile keşfedemem. | TED | لم أستطع حتى اكتشاف الفرص الشخصية في الحياة |
Bayan Anya, yaşamdaki yerini alma zamanı geldi. | Open Subtitles | مهلا آنسة أينيا لقد حان الوقت لأخذ مكانك في الحياة |
Bu tip adamları alıp... gerçek yaşamdaki örnekleriyle karşılaştırıyorum. | Open Subtitles | آخذ رجال كهؤلاء و أقارنهم بنظرائهم في الحياة |
Anılarımız peşimizden kovalamasa yaşamdaki kaç deneyimimiz çok daha acısız olurdu, farkında mısın? | Open Subtitles | هل تدركين كم تجربة في الحياة ستغدو أقل إيلاماً مالم تلاحقنا ذكرياتها |
kırmızı, cazibe seviyelerini mavi, entelektüel etkileşimi yeşil, duygusal bağı sarı, yaşamdaki hedeflerinin uyumluluğunu mor da hesabı ödeyip ödemediklerini belirtiyor. | Open Subtitles | الأزرق يدل على التحفيز الفكري الأخضر يدل على تواصل الأحاسيس الأصفر يدل على التوافق في اهدافنا في الحياة |
Çağdaş yaşamdaki çoğu şey gibi o da kapitalizm, din, sağlık kanunu ve statülerin karmaşası. | Open Subtitles | كالكثير من الطقوس في الحياة العصرية، إنها مزيج من الرأسمالية والدين والمعايير الصحية واللوائح |
Kandırılmıştım. yaşamdaki amacı, güneş ışığı elde etmek için mücadele ettikleri ağaçları ekarte etmek olan çimenler tarafından kandırılmıştım." | TED | أنا مستغفل من الأعشاب التي هدفها في الحياة أن تنافس الأشجار التي تنافسها - الذين يتنافسون على الشمس |
Ortaya koyduğu asil yalan; ruhlarımızda altın, gümüş ya da pirinç ve demir karışımı ile doğduğumuzu ve bunların da, yaşamdaki rollerimizi belirlediği idi. | TED | وكذبته النبيلة كانت: أننا ولدنا جميعًا بالذهب، والفضة، أو خليط من الحديد والنحاس في أرواحنا، والتي تحدد دورنا في الحياة. |
Fakat anahtar tutkuyu bana aşılamış olmasıdır. gerçektende her sabah uyandığımda daha iyisini yapmaya çalışıyorum yaşamdaki rolümü her sabah uyandığımda düşünüyorum sadece Fortune 500 şirketin CEO olmak değil | TED | ولكن الأمر المهم انه غرس في داخلي عاطفة لان استيقظ صباح كل يوم وانا اريد ان افعل أفضل. ان انهض حقا وأفكر بأن دوري في الحياة ليس فقط ان اكون رئيسا تنفيذيا لأحدى الشركات المصنفة ضمن فورتشين 500. |
Herkes farklıdır. Aynı yaşamdaki gibi. | Open Subtitles | كل شخص مختلف كما هو الأمر في الحياة |
yaşamdaki rahatlatıcı şeylerden hoşlanıyorsun. | Open Subtitles | انت تستمتع بوسائل الراحة في الحياة |
Yaklaşık 12 veya 13 yıl önce, dini yaşamdaki bu iki eş zamanlı eğilim krizi göz önünde tutulduğunda kendi Yahudi geleneğimi bu alev almış dünyada yeniden anlamlı ve amaçlı yapmak için o geleneğin kalbini kazanabileceğim bir yolun olup olmadığını bulmak için yola çıktım. | TED | مع الأزمات المتزامنة لهذين الاتجاهين في الحياة الدينية، منذ 12 أو 13 سنة، جلست وفكرت في محاولة لتحديد إذا كان هناك أي طريقة استطع من خلالها استعادة تقاليدي الدينية اليهودية الأصيلة، لجعلها مجدداً ذات معنى ولها هدف في عالم مشتعل. |
yaşamdaki ve soyundaki yerini. | Open Subtitles | في الحياة وفي الطريق |
Sadece yaşamdaki basit erdemler. | Open Subtitles | مجرّد الفضائل البسيطة في الحياة... |
Bu kozmopolitlik tarafından da sağlanıyor olabilir: yani kendinizi önceden alt-insan muamelesi yaptığınız diğer insanların yaşamlarına katıp yansıtmanıza izin veren ve ayrıca yaşamdaki konumunuzun tesadüfi olumsallığını, "oradayım ama tesadüfen" hissini farketmenize izin veren tarihçeler, gazetecilik, hatıralar, gerçekçi kurgular, seyahat ve okur-yazarlık tarafından sağlanıyor olabilir. | TED | إنها من الممكن أن تدعم باللاقومية التي هي عكس الوطنية : بالتاريخ والصحافة و المذكرات والخيال الواقعي و السفر والفكر , الذي يسمح لك للتغلغل في حياة الناس الأخرين الذي إعتدت أن تعاملهم في الماضي كإحتياطي أو كدرجة ثانية , وأيضا لتدرك الطوارئ العارضة لموقفك الخاص في الحياة ; بمعني أن " هناك فرص للمستقبل تجعلني مستعد لأن أذهب هناك " |