Bunu yapabilmek için teknoloji yapay olduğu kadar insan da olmalı. | TED | لذا لفعل ذلك، يجب أن تكون التكنولوجيا بشريّة بقدر كونها صناعيّة. |
Bunu yapabilmek için, çiftçiler toprağa daha fazla kimyasal koyuyor. | TED | الآن، لفعل ذلك، يضع المزارعون الكيماويات أكثر فأكثر في الأرض. |
Sen, aynı iksirden bir daha yapabilmek için yeterli kulak kaldı mı? | Open Subtitles | أنت ، هل لديك ما يكفي من الأذن لصنع جرعة أخرى ؟ |
Bunu yapabilmek için de bazı şeyleri unutmak gerekiyordu Noel gibi. | Open Subtitles | ولأفعل هذا، تحتم عليّ نسيان أمور... كعيد الميلاد. |
Benim de ameliyat yapabilmek için hastanın izin vermesi gerekir. | Open Subtitles | وأنا بحاجةِ إلى إستشارة المريض من أجل أنّ نجري العمليّة. |
Bunu yapabilmek için, radikal bir açık sözlülüğe ve şeffaflığa ihtiyacımız olduğunu anladım. | TED | ومن أجل القيام بذلك، أدركت أننا سنحتاج إلى المصداقية المطلقة والشفافية المطلقة. |
İyilik yapabilmek için hafızaya, cesarete ve yaratıcılığa ihtiyacımız var. | TED | ولفعل الخير، نحتاج إلى ذاكرة، نحتاج إلى شجاعة، ونحتاج إلى إبداع، |
5'inci aşama, şehir yönetimi kontrolü gerektiriyor fakat bunu yapabilmek için ucuz politik yarışlara girdik gibi görünüyor. | Open Subtitles | المرحلة الـ 5 تتطلّب الهيمنة على عموديّة المدينة إلّا أنّنا مُقحمون في سباق سياسيّ حقير لإتمام ذلك. |
Bir şeyler yapabilmek için fırsatları vardır iyi şeyler yapıp, dünyayı geliştirebilirler. | Open Subtitles | هنالك الكثير من الفرص لفعل شئٍ ما يعود بالخير على هذه البلد |
biz insanlarımız için en ufak şeyleri dahi yapabilmek için ayaklarımızın üzerinde durmaya çalışıyoruz. | TED | لكننا نحاول الوقوف على أقدامنا، لفعل شئ صغير، يمكننا فعله لصالح شعبنا. |
İlk yapmaya niyetlendiğim bunu yapabilmek için farklı bir malzeme paletine bakmaktı. | TED | ما اقترحت فعله في البداية هو النظر إلى مجموعة من المواد لفعل هذا الأمر. |
Bunu yapabilmek için izlenecek iki basit yol var. | TED | لفعل هذا، هناك فقط خطوتين بسيطتين لنتبعهما. |
Bunu yapabilmek için bilgisayara sadece o kişinin video kaydını göstererek kişinin konuşma şeklini taklit etmesini öğretiyoruz. | TED | إذاً لفعل ذلك، هل يمكننا في الواقع تعليم الكمبيوتر كيف يقلّد طريقة كلام أحدهم بمجرد أن نريه لقطات فيديو للشخص؟ |
Sadece bir tane çip yapabilmek için onlardan milyonlarcasını ayarlamam gerekir. | TED | إذا أنه لا بد من ترتيب البلايين من هذه المواد لصنع شريحة حاسوب واحدة. |
Robot yapabilmek için iki organizmadan ilham alıyoruz. | TED | فى الحقيقة لصنع روبوت نأخذ الإلهام من اثنين من الكائنات الحية. |
Bu iki organizmayı alıyoruz ve yeni bir tür robot yapabilmek için, onları birleştiriyoruz. | TED | لذا نأخذ هاذين الكائنين ونمزجهم مع بعضهم لصنع نوع جديد من الروبوت |
Bunu yapabilmek için onu anlamam gerek. Lütfen. | Open Subtitles | ولأفعل ذلك، يجب أن أفهمها، أرجوك. |
Bunu yapabilmek için, başka birine dönüşmem gerekti. Başka bir şeye dönüşmem gerekti. | Open Subtitles | "ولأفعل هذا، لابد أن أكون شخصًا آخرًا" |
Gördüğüm kadarıyla, gerçek anlamda değişiklikler yapabilmek için, uzun bir oyun oynuyorum. | Open Subtitles | كما أرى فانني ألعب على المدى البعيد من أجل تغيير حقيقي هنا |
Ve bunu yapabilmek için hepimizin kabul etmesi gereken üç temel ideoloji var. | TED | ولكي نقومُ بذلك، هناك ثلاثة مفاهيم جوهرية يتوجبُ علينا جميعًا أن نتفق عليها. |
Seni kadınım yapabilmek için ne yapmam gerek? | Open Subtitles | ما يمكنني القيام به فلدي لجعل لكم يا امرأة؟ |
Yere paralel iniş yapabilmek için yedek gücü yan iticilere verdim. | Open Subtitles | لقد أعدتُ توجيه الطاقة الاحتياطية للدافعات الجانبية. |
Tek istediğim Quahog'un yarısını okyanusun dibine batırabilmek ve evimi deniz kenarı yapabilmek için bir fay hattına füze yollamaktı. | Open Subtitles | وكل ما أردته كان أطلاق صاروخ في خط الصدع لأغراق نصف كوهاغ في المحيط وأصنع واجهة عقاراتي المائية |
Ama hayatında bazı değişiklikler yapabilmek için biraz çaba harcaman gerek. | Open Subtitles | ولكن عليكَ بأن تقوم بالتغيير في حياتك, ضع بعض الحلول |