Bu yaygın galaksilerin nasıl oluşup evrildiği yönünde güçlü teorilerimiz var. | TED | لدينا نظريات محكمة عن كيفية تشكل وتطور هذه المجرات الشائعة. |
Yaşayan her şeyin yaptığımız şeyleri yapabileceği konusunda yaygın bir yanlış kanı vardır. | Open Subtitles | يحدث هذا الخطأ الشائع بأن أي شيء حيّ يمكنه أن يفعل ما نفعله |
Bu, dünya çapında çok yaygın, fakat biz aşk için yaratıldık. | TED | إنه أمر شائع جداً في جميع أنحاء العالم ولكن خلقنا لنحب. |
Bir düşünün: Nil Vadisi medeniyetleri Mısır, Sudan, Etiyopya'dan bu yana Afrika'dan çıkan bu tarz ikonik optiklerle bu kadar yaygın hiçbir şey olmamıştı. | TED | فَكّر بالأمر: لم يكن هناك أي شيء منتشر كذلك وله تلك النظرات الأيقونية ليخرج من أفريقيا منذ حضارات وادي النيل في مصر والسودان وإثيوبيا. |
Dünyada bilinen neredeyse yarım milyon böcek türü vardır ama birçoğu yaygın olan beş tane ağız parçası tipinden sadece birine sahiptir. | TED | هناك ما يقارب المليون نوع معروف من الحشرات في العالم، لكن أغلبها يملك واحد فقط من خمسة أنواع شائعة من أجزاء الفم. |
Grant, öncelikle bunun çok yaygın bir sorun olduğunu kabullenmelisin. | Open Subtitles | جرانت, يجب ان تعرف ان هذه مشكلة مشتركة بالنسبة للرجال |
yaygın bir iletişim şeklidir. | Open Subtitles | هذا نمط مشترك للإتصال الحد الأدنى للإتصال |
Bu hemen hemen bugün dünyadaki bütün dinlerde yaygın bir uygulama. | TED | ورغم ذلك، فهذه هي الممارسة الشائعة في كل أديان العالم اليوم تقريباً. |
İlk bakışta pek de tanıdık gelmiyor ama imlayı biraz güncelleştirince yaygın İngilizce kelimeleri görebilirsiniz. | TED | قد تبدو الكلمات غريبة للوهلة الأولى لكن لو جددنا الإملاء قليلاً ستلاحظ العديد من الكلمات الانجليزية الشائعة. |
O, hastalıklara ırksal yaklaşımı açıkladı ve farklı ırkların farklı hastalıklara sahip olduğunu, yaygın hastalıkları farklı şekilde deneyimlediğini açıkladı. | TED | وعزز المفهوم العرقي للمرض، بأن الأشخاص من أعراق مختلفة يعانون من أمراض مختلفة ويعانون من الأمراض الشائعة بشكل مختلف. |
Batı'da çok yaygın bir varsayım var, o da; ülkelerin modernleştikçe batılılaşacağı yönünde. | TED | وانا اعلم انه من الشائع في الغرب اعتقاد انه ما ان تتطور الدول حتى تكتسب شخصية الدول الغربية |
En yaygın sarsıntı şu ki insanlar bu işin içinde onlar için var olduğumuza inanmıyor ve kendimizi çok meşgul ettiğimize inanıyorlar. | TED | المذبذب الشائع للثقة هو أن الناس لا يعتقدون أننا نتعاطف معهم غالبًا، ويعتقدون أننا أنانيون. |
Ve buna rağmen, bu olağanüstü yaygın davranış çok az anlaşılmış durumda. | TED | وحتى الآن، هذا التصرف الشائع بالكاد نفهمه |
"Mieke," çok yaygın bir kız ismi... bizdeki Michelle'e benziyor. | Open Subtitles | مايك ، اسم شائع للبنات فى المانيا مشابه لميشيل عندنا |
Hastaya yakın kişilerinde de kederin beş safhasını yaşaması yaygın olarak görülür. | Open Subtitles | أجل، أمر شائع أن يمر الأشخاص المقربون من المريض بمراحل الحزن الخمسه |
Bu, eskiden sandığımızdan çok daha yaygın bir şey. | TED | حسنا, هذا منتشر جدا أكثر مما كنا نعتقد في ذلك الوقت. |
Bu şehirde eskiden yaygın olan hastalık gerçekten önlendi. | TED | و الذي كبح كساح الأطفال الذي كان منتشر في هذه المدينة |
Kolayca gelebilen ya da yaygın kullanılan bir alet değildir. | Open Subtitles | ،إنها أجهزة لا تحصل عليها بسهولة وليست شائعة في الاستعمال |
Gitmeden önce bana beyzbol oyuncuları arasında yaygın olan bir ameliyatı sormuştun. | Open Subtitles | قبل مغادرتك، طرحت عليّ سؤالا عن عملية جراحية شائعة لدى لاعبي البيسبول. |
Walter Payton'un tarif ettiği gibi o, dünyanın her yerinde yaygın olan bir tip. | Open Subtitles | كما وصفها والتر بايتون, الرأس التى تنتهى عندها كل العالم مشتركة |
Biliyorum üzüldün ama karının yaptığı evli çiftler arasında son derece yaygın olan bir şey. | Open Subtitles | ولكن أظن مافعلته زوجتك في الحقيقة مشترك جميل بين الزوجين ,لم تكن كذبة كان أشبه |
Yakmak, denize atmak ve gömmek, hepsi artık yakalanıyor... ..ya parmakların izinden yada daha yaygın kullanılan diş kayıt örneklerinden, bildiğim kadarıyla tabi. | Open Subtitles | الحرق ، الإغراق بالبحر ، والدفن طرق غير سليمة إما ببصمات الأصابع أو بالأكثر انتشاراً السجلات الطبية ، التي تعلمتها |
yaygın görüşün aksine, şirketlerinden memnun olmayıp canı sıkılan personel değiller. | TED | بالرغم من الاعتقاد السائد ليسوا جميعا موظفين ساخطين ومتذمرين |
Teşekürler. Bu çok yaygın bir hadise bütün Asya'da, Maldivler de dahil. | TED | شكراً. إها ظاهرة منتشرة في ربوع جنوب آسيا، بما في ذلك المالديف. |
Sağlıklı bireylerde nöronların hareketlerini incelemenin mümkün olmadığına dair yaygın bir görüş var. | TED | إنه مجرد ذلك الإحساس المنتشر أنه من غير الممكن أن ننظر إلى نشاط الخلايا العصبية في إنسان سليم. |
Katil balinalar artık kuzey kutup bölgesinde daha yaygın görülüyorlar. | Open Subtitles | باتت الحيتان القاتلة الآن مظهراً أكثر شيوعاً في القارة الشمالية |
Kuralcılık, insanları belli bir zamana ait en yaygın yerleşik kurallar hakkında bilgilendirmek için faydalıdır. | TED | تكمن أهمية المعيارية أنها تعرف الناس على الأنماط المنتشرة في أي فترة من التاريخ |
Derin okyanustaki en yaygın balığın yani besin zincirinin en altındakinin bu zehirli hapları yutup yutmadığını öğrenmek istedik. | TED | أردنا أن نعرف إذا كان أكثر الأسماك شيوعًا في المحيط العميق في قاعدة السلسلة الغذائية يبتلع هذه الحبوب السامة |
2. Dünya Savaşı'ndan önce seramik yemek takımı üreticileri renkli cilalarda yaygın olarak uranyum oksit kullanıyordu. | TED | قبل الحرب العالمية الثانية، كان شائعا عند مصنعو أواني الطعام الخزفية استخدام أكسيد اليورانيوم في طلاء الزجاح الملّون. |