Buradaki fikir, bedava elektrik sunma, artık onların yiyeceklerini pişirmek için odun ateşine ihtiyaç duymayacak olmalarıdır. | TED | الفكرة هي أنهم مع الكهرباء المجانية، لن يحتاجوا إلى استخدام الحطب مجددا لطبخ طعامهم. |
En önemlisi, bu, insanları yiyeceklerini korumaya ve onlar hakkında daha fazlasını öğrenmeye davet edecek. | TED | إلا أن الأهم من ذلك هو أن هذا المكان سيدعو الناس للانخراط في نقاش لكي يتعلموا المزيد عن طعامهم. |
Aynı şekilde organik tarım hareketi ve çifçi pazarlarındaki patlamanın, insanların, yiyeceklerini, endüstriyel bir zaman çizelgesine bağlı olarak yemek, pişirmek ve yetiştirmekten kaçınma konusundaki çaresizliklerinin diğer göstergeleri olduğunu düşünüyorum. | TED | وأعتقد أيضا إن الازدهارالذي شاهدته حركة الزراعة العضوية و سوق المزارعين الناهضين يوضح حقيقة أن الناس في حاجة يائسة إلى الابتعاد عن الأكل والطبخ وزراعة طعامهم على حسب جدول زمني صناعي. |
Diğerleri, yiyeceklerini sudan süzmek için resiften dışarıya çıkarlar. | Open Subtitles | كائنات اخرى تتسلق بعيدا عن الشعاب المرجانية لتستطيع تصفية طعامها الذي تلتقطه من المياه |
yiyeceklerini, uçak biletini, otelini kapsayan paket. | Open Subtitles | هذا يعني أنهم يتكفلون بكل طعامك, وسفراتك, والفنادق |
50 yıldır, onlara ne yiyeceklerini... ..ne içeçeklerini ve ne giyeceklerini biz söyledik. Tanrı aşkına, görmüyor musun? | Open Subtitles | لمدة خمسين عاماً نخبرهم بما يأكلونه و ما يشربونه و ما يرتدونه، ألا تفهم ذلك بحق المسيح؟ |
Onun bodrumunda yaşamaya ve tüm yiyeceklerini yemeye son verdiğin zaman. | Open Subtitles | ربما عندما تتوقفين عن العيش في قبو منزله وتناول كل طعامه |
Ne yaptı biliyor musunuz? Dün gece, tavuk yiyeceklerini söyledi. | Open Subtitles | الليلة الماضية ، جاء وأخبرنا أنهم أكلوا دجاج |
yiyeceklerini paylaşıyorlar onlarla. | Open Subtitles | ويُطْعِمونهم من طعامهم. وهم يتعاونون ويتآزرون. |
yiyeceklerini bir girişten geçirip buraya getiriyorlar. | Open Subtitles | وأنهم يحضرون طعامهم للأسفل هنا لكى يأكلوه من خلال مدخل |
Çatılarında bir arı kovanı oldugunda, haftada bir iki saat harcayabiliyorlar, ve doğayla birleşiyorlar, ayrıca kendi yiyeceklerini üretmiş oluyorlar hiçbir ayakizi olmadan, kanımca bu muhteşem bir şey. | Open Subtitles | عِندمايكونلديهمخليةنحلعندسطوحهم ، يمكنهمقضاءساعةأوساعتينفيالاسبوع، ويكونونحقاًمُتواصلينمعالطبيعة، ويصنعون طعامهم الخاص |
Ağaç tepelerinden avlanmak oldukça zorlu insanlar genelde yere yakın bölgelerde yiyeceklerini buluyorlar. | Open Subtitles | الصيد في ظُلَّة الاشجار صعبٌ جداً يجب على الاشخاص إيجاد طعامهم قريبا ً من الارض. |
Duyduğuma göre bazı mülteciler Japonların yiyeceklerini yedikten sonra onların tarafına geçmiş. | Open Subtitles | لقد سمعت بعض اللاجئين ذهبوا إلى اليابانيين بعد أن أكلوا طعامهم. |
Adamdaki cesarete bak, insanları soyup, yiyeceklerini eleştiriyor. | Open Subtitles | يا لجرأة هذا الرجل، يسرق الناس وينتقد طعامهم. |
Kendi su kaynakları var, yiyeceklerini kendileri yetiştiriyor. | Open Subtitles | حسنا، إذا فهم لديهم موردهم المائي لخاص بهم و يزرعون طعامهم بأنفسهم |
Sadece onları bulmak için bile büyük bir mücadele gerekiyor ama az sonra onları denizlerin bu bilinen bölümünde okyanus açıklarında yiyeceklerini ararken takip edeceğiz. | Open Subtitles | إن العثور عليها لتحدِ صعب. سوف نتبعها أثناء بحثها عن طعامها في منطقة نعرف عنها القليل، إنها: |
Kaplanların vahşi doğadaki gibi yiyeceklerini aradıklarını hissetmeleri iyi bir şey. | Open Subtitles | من الجيد للنمور أن تشعر كأنها تبحث عن طعامها كما يفعلون فى البرية |
Hatta bazı balıklar kendi yiyeceklerini yetiştiriyor, bu yüzden çok korumacılar bu konuda. | Open Subtitles | حتى بعض الأسماك تقوم بزراعة طعامها, حتى انهم يقومون بحماية واقائية عنه. |
Zehirlenme diye yiyeceklerini test ediyorum. | Open Subtitles | أنا أفحص طعامك لكي لا يكون مسمم |
yiyeceklerini tartman zorundasın. | Open Subtitles | من أجل السيد "أوليمبيا" ، لا يمكنك الأكل خارجاً لأنه عليك أن توزن طعامك |
50 yıldır, onlara ne yiyeceklerini ne içeçeklerini ve ne giyeceklerini biz söyledik. Tanrı aşkına, görmüyor musun? | Open Subtitles | لمدة خمسين عاماً نخبرهم بما يأكلونه و ما يشربونه و ما يرتدونه، ألا تفهم ذلك بحق المسيح؟ |
Diğer hayvanlar yiyeceklerini pişirmez, sadece insan pişirir. | TED | لا يطبخ أي حيوان آخر طعامه. الإنسان فقط يفعل ذلك. |
Dün gece, tavuk yiyeceklerini söyledi. | Open Subtitles | الليلة الماضية ، جاء وأخبرنا أنهم أكلوا دجاج |