Tarımın devlet desteğine muhtaç kalması ve başarı oranı düşük okullar kırsaldaki yoksulluğun şehirdekinden kat kat yüksek olması. | TED | إنها الاتكالية على إعانات المزارع و المدارس ذات الأداء الضعيف و نسبة الفقر العالية في المناطق الريفية عن الحضرية. |
Ve pek çok zengin ülkede, asla aşırı yoksulluğun bitirilemeyeceğini düşünenler var. | TED | وكثيرون في الدول الغنية، يعتقدون انه، لا يمكننا القضاء نهائيا على الفقر. |
Geniş çapta açlık ve yoksulluğun, Sandra'nın ailesinde daha Sandra'nın ebeveynlerinin kuşağında yaşanması ve bu nedenle Sandra'yı bugün etkiliyor olması. | TED | كيف أن الفقر والجوع المنتشر بعائلة ساندرا في جيل أبويها أدى إلى تأثر ساندرا اليوم. |
yoksulluğun en derininden kurtulmanız böylece çocukların aile için önemli bir işgücü olmaktan çıkması gerekiyor. | TED | أنت في حاجة للخروج من الفقر المدقع وبالتالي فالأطفال ليسوا بتلك الأهمية بالنسبة للعمل في الأسرة. |
İkincisi, geleneksel hayırseverlik ve yardımın yoksulluğun sorunlarını çözemeyeceği gerçeği. | TED | الدرس الثاني هو أن الأعمال الخيرية التقليدية والمساعدات لن تحلّ مشاكل الفقر مطلقاً. |
Afrika ile ilgilenen herkesin karşı karşıya bulunduğu mücadele, yoksulluğun azaltılması mücadelesi değildir. | TED | التحدي الذي يواجه كل المهتمين بأفريقيا ليس هو تحدي الحد من الفقر. |
1960 ve 2003 arasında kıtamız 600 milyar dolarlık yardım aldı ve halen bizlere Afrika'da büyük bir yoksulluğun olduğu söylenmekte. | TED | بين عامين 1960 و2003 أستقبلت قارتنا 600 بليون دولار من المعونة وما زلنا نتحدث عن أن هنالك الكثير من الفقر في أفريقيا. |
Bu çocukların da yoksulluğun pençesinden kurtulmak için gerçek bir şansa kavuştuğunu göreceğiz. | TED | أننا سوف نجد أن هؤلاء الأطفال، أيضا، لهم فرصة حقيقية في كسر طريقهم نحو الخروج من الفقر. |
Savaşın, yoksulluğun bittiğini görmek isteyenlerdensiniz. | TED | انتم اشخاص تريدون أن تنتهي الحرب و لا تريدون الفقر |
Benimle saatlerce oturup beni yoksulluğun dünyasına sürükledi. | TED | لقد جلست معي لساعات، لتعرّفني بعالم الفقر. |
Dördüncü sorun olan yoksulluğun, halk içindeki oranı azaldı, fakat sayısı nüfus büyümesinden dolayı değişmedi. | TED | الفقر نسبة من يعيشون في فقر هذا هو الأمر الرابع،انخفضت فعلًا لكن العدد المطلق لم ينخفض بسبب ازدياد كثافة السكان |
yoksulluğun gerçek doğasını öğrendikçe, merak etmeden duramadım: Hepimizin beklediği fikir bu muydu? | TED | لذا عندما تعرفت على حقيقة الفقر لم أستطع إلا أن أتعجب: هل هذه الفكرة هي ما كنا ننتظر؟ |
Maalesef, bekleneceği üzere yoksulluğun azaltılmasına odaklanmak yerine stratejiler fakirleri ortadan kaldırmaya odaklanmakta. | TED | لسوء الحظ، بدلا من التركيز على استئصال الفقر كما تتوقعون، تركز استراتيجية الاختيار على القضاء على الفقراء. |
Bir dakika, Bu, aslında... yoksulluğun önemli olmadığı anlamına mı geliyor? | TED | لذا انتظروا، هل ذلك يعني أن الفقر أمر غير مهم بالرغم من كل شيء؟ |
Ve bugün konuşmacılardan dinlediğimiz birçok konu hakkında -- tanıdığınız kaç kişi ayağa kalkıp şöyle dedi, Yoksulluk! yoksulluğun bize yaptıklarına inanamıyorum. | TED | والعديد من الأشياء التي سمعناها من محدثينا اليوم -- كم شخص تعرفه وقف وقال، الفقر! لا أستطيع تصديق ما يفعله الفقر لنا. |
Ve yine yoksulluğun kompleksliği gerçekte sadece ve sadece bir değişken olarak gelire bakmak zorundadır | TED | ومع تعقيد الفقر ما زلنا ننظر في الدخل كالعامل الوحيد فقط. |
Verilere göre, okyanusun plastiğinin %80'i aşırı yoksulluğun olduğu ülkelerden geliyor. | TED | حسب التقارير، إن نسبة 80 بالمائة منها تأتي من دول شديدة الفقر. |
yoksulluğun ikinci sebebi, harcamayla alakalı. | TED | السبب الثاني هو أن الفقر له علاقة بالإنفاق. |
Evet, biz, ee, yoksulluğun kasıp kavurduğu ülkelerde kuyular inşa ediyoruz | Open Subtitles | أجل، نحن نبني آبار في بلدان سيطر عليها الفقر |
Medeniyetin düzeltilmesi sırasında , savaş ve yoksulluğun ortadan kaldırılması , ve bu nedenle, atomsal tehdit. | Open Subtitles | و نحن نصحح الحضارة و نمنع الحرب و الفقر و أيضاً التهديد النووي |
Birincisi, fazla nüfus, yoksulluğun kalıcı sebeplerinden biri. | TED | الأول، الانفجار السكاني كان ولايزال من الأسباب المستمرة للفقر. |