Evcilleştirilmiş türler, virüsün çoğalması için gerekli olan glikoproteinden yoksundur. | Open Subtitles | الأنواع المحببة، تفتقر إلى بعض البروتينات يحتاج الفيروس إلى تكرار |
Değişime tampon olacak ölçekten yoksundur ve bir girişimin hayatta kalması için zorlu olasılıkları sürekli olarak düşünür. | TED | إنها تفتقر إلى مقياس لصقل التغير، وهي تفكر باستمرار بالاحتمالات الصعبة لبقاء شركة ناشئة على قيد الحياة. |
Tüm sosyopatlar gibi empati duygusundan tamamen yoksundur. | Open Subtitles | ومثل جميع المرضى المصابين بخلل الكراهية , فإنّها تفتقر تماماً للتعاطف |
Her deneyin kontrolü test edilen etkenden daima yoksundur. | Open Subtitles | التحكم في أي تجربة يفتقر دوما لعنصر الإختبار |
Ama kendi isteğimle götümü kurtarmak için intihar edeceğimi düşünme çünkü "Batı ahlaktan yoksundur" | Open Subtitles | لكن لا تعتقدي بأني سأضحِّي بقناعاتي في مقابل انقاذ نفسي لأنَّ الغرب يفتقر إلى الأخلاق |
Ticaretle uğraşırdı ve görgü kurallarından yoksundur. | Open Subtitles | أصوله من التجارة وهو يفتقر إلى الأخلاق. |
Bu adam sadist olabilir yada sadece el gücünden yoksundur. | Open Subtitles | حسناً، قد يكون ذلك ضرباً من السادية، أو أن يديه تفتقر للقوة. |
Böcekler, acı çekecek erdemden yoksundur. | Open Subtitles | الحشرة تفتقر إلى الأخلاقيات التي تتعذب لأجلها |
Buna ek olarak, orta segmentlerde saç yoksundur. | Open Subtitles | بالإضافة إلى ذلك، تفتقر إلى الشعر على الشرائح المتوسطة |
Tipik bir güneyli kendi kısıtlı menfaatinin ilerisini görme becerisinden yoksundur. | Open Subtitles | "الجنوبية"، النموذجية تفتقر إلى القدرة أن تنظر إلى أبعد من مصالحها الخاصة الضيقة. |
Güçlü hatıralar muhakemeden yoksundur. | Open Subtitles | الذكريات القوية تفتقر للحكم. |
Bahçedeki yılan gibi kurnaz ve plancı ama kendi ayakları üzerinde yürüme yetersizliği gibi en karakteristik özelliğini paylaşıyor olsa bile yine de yaratığın zerre kadar onurundan yoksundur. | Open Subtitles | ماكر ، و مُخَطِط ، كثُعبان في الحديقة و مع ذلك هو يفتقر لأدنى حد من شرف الوحوش حتى لو كان يُشاركها سمتها ... الفريدة جدًا |