Çünkü gerçekten iyi olduğum bir şey bulmam o kadar uzun sürdü. | Open Subtitles | لأن الأمر استغرق تلك المدّة لأعثر على شيءٍ واحد أبرع فيه حقاً. |
Ohh, iyi olduğum tek bir şey var ve onun için de elimden birşey gelmiyor. | Open Subtitles | أول شيء أبرع فيه ولا أستطيع القيام به بعد الآن. |
Üniversitede sanat tarihi eğitimi almıştım. Gerçekten iyi olduğum tek konuydu. | Open Subtitles | كنت أدرس الفن بالكلية، إنه الشيء الوحيد الذي أبرع فيه |
Büyü yapmak, gerçekten başarılı olduğum tek şey. | Open Subtitles | السحر هو الشئ الوحيد الذي أبرع فيه. |
Her zaman başarılı olduğum tek şey. | Open Subtitles | الأمر الوحيد الذي كنتُ أبرع فيه دائمًا |
En azından, para kazanmak konusunda iyi olduğum tek şey. | Open Subtitles | أقله الشيء الوحيد الذي أبرع فيه وأجني منه المال |
Tek istediğim eski hayatıma geri dönüp iyi olduğum şeyi yapmaktı. | Open Subtitles | ،لقد أردت استعادة حياتي كما كانت .أفعل ما أبرع فيه |
Bu iyi olduğum bir alan değil, yani olduğum yerde kalmak. Pekala. | Open Subtitles | ليس شيئأَ أبرع فيه الجلوس ثابتاَ |
Vampir cesedinden kurtulma pek iyi olduğum bir şey değil. | Open Subtitles | {\pos(192,220)} التخلّص من جثمان مصّاص دماء ليس شيئاً أبرع فيه. |
Bunun dışında her şeyi yap. İyi olduğum tek şey dövüşmek, Sam. | Open Subtitles | (القتال الشيء الوحيد الذي أبرع فيه (سام |
Benim iyi olduğum bir şey yapalım. Neymiş o? | Open Subtitles | - دعونا نفعل شيء أبرع فيه |
İyi olduğum şeyi. | Open Subtitles | ما أبرع فيه |