Sonra fark ettik ki, aşmadığımız başka bir engel daha var, o da katılım engeli. | TED | ثم كان هناك عائق آخر أدركنا أننا لم نتخطاه، وهو عائق المشاركة. |
...ama sorunlar karşında birlikte çalışarak en iyi çözümü üretebileceğimizi fark ettik. | Open Subtitles | ولكننا أدركنا أننا اذا تعاونا على شئ يمكننا التوصل لإفضل الحلول لمشكلة ما |
Kollarımızı savuruyoruz, çok kıkırdıyoruz ve fark ettik ki saatlerce hiç ama hiç durmadan çene çalabiliyoruz ve söyleyeceklerimiz de hiç bitmiyor. | Open Subtitles | نقوم بتحريك أيدينا بكثرة, ونضحك كثيراً. ومن ثم أدركنا أننا نستطيع أن نتحدث مطوّلا لساعات وساعات وساعات بدون أن تنتهي الأحاديث بيننا. |
Toplantının sonunda ikimizden başkasının bu projeyle ilgilenmediğini ve çoğunluğun da oranın yıkılmasından yana olduğunu farkettik. | TED | وفي نهاية الإجتماع، أدركنا أننا الشخصان الوحيدان الذي كانا نوعا ما مهتمين بالمشروع؛ معظم الناس يريدون تحطيمه. |
(Alkışlar) Jenni : Videomuzu incelediğimizde bir aşk hikayesi izlediğimizi farkettik. | TED | (تصفيق) جيني: أثناء مراجعتنا للتسجيل، أدركنا أننا كنا نشاهد قصة حبٍّ. |
İlk denemelerimiz korkunçtu ama kısa zamanda yapılması gerekeni yaptığımızı fark ettik. | Open Subtitles | لكننا سرعان ما أدركنا أننا كنا نفعل ما كان يجب فعله |
...ve fark ettik ki, büyük resmi görmemiz gerekiyor. | Open Subtitles | و أدركنا أننا في حاجة إلى شعورالصورةالكبيرة. |
Ama sonra saatin kaç olduğunu bile bilmediğimizi fark ettik. | Open Subtitles | ثم أدركنا أننا لم نكن نعرف كم كانت الساعة |
Böylece tam çeşitlilik istediğimizi fark ettik, her ne kadar zor olsa da, Fransa Cumhurbaşkanı olmanın nasıl bir şey olduğu sorulduğunda De Gaulle'un ne dediğini hatırlamalı. | TED | لذلك أدركنا أننا نريد تغيراً كاملاً ، على الرغم من أنه قد يكون من الصعب تذكر ماقاله ديغول عندما سئل كيف كانت رئاستك لفرنسا. |
Neyse, fark ettik ki ortalama 80 milyon litre suyu her bir banyo yapmayı atladıklarında kurtarabiliyorduk, ve ayrıca kırsal bölgedeki çocuklar için günde iki saati kazanabiliyorduk, böylece okul için iki saat daha, ödev için iki saat daha, sadece çocuk olabilmek için iki saat daha. | TED | على أية حال ، أدركنا أننا استطعنا توفير 80 مليون لتر من الماء في المتوسط في كل مرة يُتجاوز فيها الاستحمام، وكذلك توفير ساعتين كل يوم من وقت الأطفال الذين يعيشون في المناطق القروية، مما يعني ساعتين إضافيتين للمدرسة، ساعتين إضافيتين للقيام بالواجب المنزلي، ساعتين إضافيتين ليعيشوا طفولتهم. |
Böylece, normalde sağlıklı ilişkiler eğitimi kisvesi altında konuşabileceğimiz tüm konuları ele alabileceğimizi fark ettik, örneğin cinsel rızanın tanımı nedir? | TED | لذا أدركنا أننا نستطيع تغطية كل المواضيع المشابهة التي نتحدث عنها عادةً تحت ستار تعليم العلاقات الصحية، مثل، ما هو تعريف الموافقة الجنسية؟ |
Ve yakın zamanda yalnız olmadığımızı fark ettik. | Open Subtitles | وسرعان ما أدركنا أننا لم نكن وحدنا |
Birbirimize yardım edebileceğimizi fark ettik. | Open Subtitles | أدركنا أننا نستطيع مساعدة بعضنا البعض |
Evet, o zaman fark ettik ki ikimiz de çok havalı insanlarız. | Open Subtitles | -أجل، عندها أدركنا أننا رائعان |
Onu odasından çıkarmak için birine ihtiyacımız olduğunu işte o zaman fark ettik. | Open Subtitles | عندها أدركنا أننا بحاجة شخص... -شخص يخرجه من غرفته ؟ |
Ayılınca fark ettik ki tavuskuşunu yemişiz ve domuz etini de Pat Weaver'ın ofisine koymuşuz. | Open Subtitles | وعندما أفقنا... أدركنا أننا أكلنا الطاووس، ووضعنا اللحم في مكتب (بات ويفر) |
O anda, her şeye sahip olmadığımızı farkettik. | Open Subtitles | ثم كان أن أدركنا أننا ألم وأبوس]؛ ر يكون كل شيء. |
Heykel gibi kaskatı kesilmiş şekilde onları izledik ancak ilk şoku atlattıktan sonra eskiden çok fazla belirsizliğin içinde yaşadığımızı farkettik. | Open Subtitles | شاهدناهم كأننا تماثيل فى متجر ملابس لكن بعد زوال الصدمة... أدركنا أننا كنا نعيش فى شك دائم |
Sonunda farkettik ki yaptığımız şey yeni bir mavi yeşil sulu parktı bir sonraki sulu yüzyıl için -- buna kara ve deniz parkı da diyebilirsiniz. | TED | في النهاية، ما أدركنا أننا كنا نصنع كانت حديقة مائية جديدة بالأخضر والأزرق للقرن المقبل المائي -- وحديقة للبرمائيات ويمكنك |