Sonsuz serinin toplamı yalnızca sonlu bir cevap vermekle kalmıyor, o sonlu cevap aynı zamanda sağduyumuzun bize doğru olduğunu söylediği cevap. | TED | ليس فقط أن المتتالية اللامتناهية لها مجموع مقدّر، لكن كذلك أن ذلك الجواب هو نفس ما تقول الفطرة السليمة أنه صحيح. |
Ve çalışanlarına şu söyleniyor, ''Müşteriyle ilgilenirken doğru olduğunu düşündüğünüz şeyi yapın.'' | TED | هم يخبرون موظفيهم: "افعل ما تعتقد أنه صحيح عند تقديم الخدمة للعميل." |
Onlar der ki, biz doğru olduğunu bilene kadar onun hakkında düşünmeyeceğiz. | TED | قالوا، لن نفكر به إلا بعد أن نعلم أنه صحيح. |
Cece'nin böyle söylemesi doğru olduğu anlamına gelmez. | Open Subtitles | وهذا لا يعني أنه صحيح لمجرد أن سيسي قالته |
Bu doğru olamaz tatlım. Eğer öyle bir şey olsaydı şu an dehşet içinde olurdum. | Open Subtitles | لا يُعقل أن يكون هذا صحيحاً يا حبيبتي ، لو أنه صحيح لكنت مرتعباً |
Ama kanıtta sahtecilik yapmayan, aslında kanıtın gerçek olduğunu sanan bir avukat, onu mahkemede sunmuş. | Open Subtitles | ولكن المحامي الذي لم يقم بتزييف ذلك الدليل وفي الحقيقة اعتقَد أنه صحيح أظهره للمحكمة |
Yine bu insanların inanmadığı bir şey, ama gerçekten doğru olduğunu düşünüyorum. | TED | وهذا أيضًا شيء لا يصدقه الناس، لكني أعتقد أنه صحيح تمامًا. |
Fazladan bir vicdana ihtiyacım yok. doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yaparım. | Open Subtitles | لا أحتاج لتركيز إضافى سوف أفعل ما أعتقد أنه صحيح |
Bu asilce ama doğru olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | أعتقد انه نبل منك لكني لا أعتقد أنه صحيح. |
Sıfır noktasına giden bir cevabımda var, ama, ıı... uzmanlar bunun doğru olduğunu düşünüyor, ve ben... nitekim, onlar bundan oldukça eminler, ama, ıı... ama sen yanlış olduğunu düşünüyorsun. | Open Subtitles | لقد خرجت بحل كنقطة بداية ، ولكن امم ولكن الخبراء الميدانيين يعتقدون أنه صحيح وانا.. |
Çoğu zaman, iyi hissettiren şeyin peşinden gitmek, doğru olduğunu bildiğin şeyden vazgeçmek demektir. | Open Subtitles | أيضا في أغلب الأحيان، مطاردة ما يشعر بالارتياح يعني ترك ما تعرف أنه صحيح |
Neyin doğru olduğunu düşünüyorsan, yanındayım. | Open Subtitles | سأتماشى مع الأمر, طالما أنك تعتقد أنه صحيح |
Sadece doğru olduğunu düşündüğüm şeyleri yapabilirim. | Open Subtitles | تعلمين ، أستطيع فعل ما اعتقده أنه صحيح فقط |
Görevini biliyordun, ne yapman gerektiğini biliyordun ama onun yerine doğru olduğunu düşündüğün şeyi yaptın. | Open Subtitles | عرفت ما واجبك قال لك فعله بدلاً من هذا ، فعلت ما أعتقدت أنه صحيح |
Ama sanırım bazen insanlar doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapmalılar. | Open Subtitles | لكنني أعتقد أحياناً أنه على الرجل فعل ما يعتقد أنه صحيح |
Ama bana parayı sadece, doğru olduğunu düşündüğün şeyi yaparsam vereceksin. | Open Subtitles | ولكن ستدعيني أستخدمه إن فعلت ما تعتقدين أنه صحيح. |
Sadece gazetelerde diye, doğru olduğu anlamına gelmez. | Open Subtitles | لمجرد انها في ورقات ، لا يعني أنه صحيح. |
Şimdi bunun ne olduğunu söyleyeceğim ve size Bu doğru gibi gelecek; | TED | الآن سأخبركم, و سيبدو بوضوح أنه صحيح, |
Adamlarımız gerçek olduğunu söyledi. Ve o adamlar öldü. | Open Subtitles | ـ الرجال الذين نقلوا الخبر أنه صحيح ـ وهؤلاء الرجال ماتوا |
Kendi dinimde, doğruluğuna çok inandığım bir şey vardır. | Open Subtitles | هناك شئ في ديانتي و أؤمن أنه صحيح |
Bu babamın sözü bunun doğru olduğundan pek emin değilim. | Open Subtitles | هذا ماكان يقوله أبي لست متأكد أنه صحيح |
Bu da diğerleri haklı olduğu sürece işe yarıyor. | TED | اقصد، إن هذا يعمل ما دام أنه صحيح للآخرين. |
Sizce bir gazete sahibinin, özel bir şahsın ve aslına bakılırsa, yabancı birinin Başbakanımıza böyle düzenli şekilde ulaşabilmesi doğru mu? | Open Subtitles | هل تعتقد أنه صحيح بأن مالك صحيفة, فرد خاص , أو فالواقع مواطن أجنبي بإستطاعته الوصول لرئيس وزرائنا بشكل منتظم ؟ |
Partim ve ülkem için doğru olduğuna inandığım şeyleri yaptım. | Open Subtitles | لقد قمت بما أعتقد أنه صحيح لحزبي و بلادي. |