| Bunlar aslında onlarca yıl eşlerine sadık kalmış insanlar, ancak bir gün bir çizgiyi aşıyorlar ki asla geçeceklerine inanmadıkları çizgiyi ve herşeyi kaybetme riskine karşılık. | TED | هم غالبا أشخاص كانوا أوفياء على مدى عقود لكن يوماً ما تجاوزوا خطًّا لم يتوقعوا أبدا تجاوزه وأمام خطر فقدان كل شيء |
| İnsanlar asıl amaçları olan petrol ve gaz bulmaya sadık kalabilirlerdi. | TED | يمكنُ أن يكون هؤلاء الأشخص أوفياء لهدفهم الدي هو إيجاد النفط والغاز. |
| Lanet robotlar! Bizim sadık hizmetkârlarımız olmaları gerekiyordu! | Open Subtitles | تباً للرجال الآليين، من المفترض أن يكونوا لنا خداماً أوفياء |
| 50 yıldız ve 13 şerit tamam, çocuklar, gösterin kendinizi Amerikalılar cesur ve sadık hadi, ahkmaklar, bize petrol verin | Open Subtitles | 50نجمة و 13خطاً هيا يا أولاد عنوا الأمركيون شجعان و أوفياء هيا أيها الأوغاد, أعطونا نفطكم |
| Sen benim adamlarım hakkında endişelenme. - Onlar bana sadıktır. | Open Subtitles | لا تقلق بشأن رجالي، إنهم أوفياء لي. |
| Sağ kol, sürü liderine feci şekilde sadık olacaktır. | Open Subtitles | بقية الأعضاء سيكونون أوفياء لقائد المجموعة |
| Evet, belki gen havuzunun sığ kenarlarında yüzüyor olabilirler ama aşırı derede sadık bir gruptur. | Open Subtitles | أجل، ربما لا يكونون ذا شأن كبير لكنهم أوفياء لبعضهم بشدة |
| - Çok sadık oluruz. | Open Subtitles | وعندها نعيش ونموت من أجلها. نصبح أوفياء للأبد. |
| Askerlerin sadık ama bunu kimseye söylemeyeceklerini sanmıyorum. | Open Subtitles | جنودكِ أوفياء لكنني لا أظنّهم سيبقون هذا سراً عند أنفسهم |
| Yiyecek, barınak, silah sağlayabilirsem, ailelerine bakabilirsem emrime itaat eden sadık askerler haline gelirler. | Open Subtitles | إذا إستطع توفير الطعام والمأوي والسلاح والإهتمام بعائلاتهم سيصبحوا جنود أوفياء ويخضعوا للأوامر |
| Ona sadık kaldığımız ve kanunlarına itaat ettiğimiz müddetçe. | Open Subtitles | ما داموا جميعاً أوفياء له ويطيعون قوانينه. |
| Günün sonunda, bir şirketin, gerçek benliğine sadık kalmasının, tek sürdürülebilir değer yargısı olduğunu anlıyoruz; zira, yüksek-erişim ve şeffaflık, şirketlerin davranışlarını gün ışığına çıkarıyor. | TED | في نهاية اليوم، كما كشف التوصيل المبالغ به والشفافية سلوك الشركات في وضح النهار، فالبقاء أوفياء لذواتهم الحقيقية هو المقترح الوحيد لقيمة الاستدامة. |
| Gözleriniz bayram etsin. Bunların hepsi sadık denizcilerdir. | Open Subtitles | متع عينيك يا كابتن كلهم أشخاص أوفياء |
| - Anlıyorum. - Bak, çok sadık. | Open Subtitles | لقد فهمت أرأيت ، هم أوفياء للغاية |
| Yok artık! Bizler ülkelerine sadık Amerikalılarız. | Open Subtitles | هذا جنون, نحن أمريكييون أوفياء |
| Söylesene, sence de köpekler sadık değil mi? | Open Subtitles | أخبرنى شيئا , أن الكلاب أوفياء جدا |
| Evet. Ama diğerleri çok sadık olacak. | Open Subtitles | نعم لكن البقية سيكونون أوفياء جدا |
| Çünkü sadık olmaları için insanlara para ödemezsin. | Open Subtitles | لأنك لاتدفعُ للناس .لكي يكونوا أوفياء |
| Geri kalanlar sadıktır. | Open Subtitles | الآخرون أوفياء |
| Onun gerçekten sadik hizmetkarlariysak yapilmasi gereken neyse yapariz zararini düsünmeden, gururumuzu düsünmeden. | Open Subtitles | إذا كنا أوفياء حقاً تجاهها، سنقوم بما تقتضيه الضرورة كيفما كان الثمن أو مكارم أخلاقنا |
| Şimdilik sana sadıklar, ama hep öyle kalmayacaklar. | Open Subtitles | لحد الآن، ما يزالون أوفياء لكنهم لن يظلوا كذلك للأبد |