Bir gün, bambu parçasının şeklini değiştiriyordum ve ortalığı ateşe vermemle çalışmam son buldu. | TED | ذات يوم كنت أحاول ضبط شكل غصن من البامبو وانتهى بي الأمر إلى إضرام النار في المكان. |
Siz benden cidden buraya gelip, cesedi kaldırıp başka yere taşıyıp, ateşe verip, kaza süsü vermemi mi istiyorsunuz? | Open Subtitles | هل توقعت جدياً مني الظهور هنا و نقل جثتها إلى مكان آخر و إضرام النار فيها و جعل ذلككله يبدو كحادث؟ |
Güzel. Kiliseyi ateşe vermeden önce herkesi saymaları konusunda ısrar et. | Open Subtitles | جيّد ، أصر على عدّ الجثث، قبل إضرام النار بالكنيسة. |
Doğru. Saçını yakmaya çalışmıştı. | Open Subtitles | هذا صحيح، لقد حاولتِ إضرام النار في شعرها. |
Evvet, eskiden bütün gün boyunca suyunuzu yakmaya çalışırdınız ama hiçbirşey olmazdı. | Open Subtitles | أجل، في السابق بإمكانك محاولة إضرام النار في الماء طوال الوقت ولا شيء سيحدث |
Hatırlarsın, bugün evini yakmaya çalışmıştın. | Open Subtitles | الذي منزلهما كما قد تتذكرين حاولتي حقا إضرام النار فيه اليوم |
Bir yıl önce de burayı ateşe vermeyi denemiş ve başaramamıştı. | Open Subtitles | قامت بما فشلت في القيام به منذ سنواتٍ خلت، إضرام النار في المكان بأسره. |
Bir şey olursa kuşhaneyi ateşe vermeni istiyorum. | Open Subtitles | لو حدث أي شيء، يجب عليك إضرام النار في برج الطيور |
"Bir otomobil ateşe verilirse, bu cezalandırılması gereken bir davranıştır." | Open Subtitles | إضرام النار في سيارة يعتبر جريمة |
Cidden beni ateşe vermek istiyorsun yani. | Open Subtitles | إذن تريد إضرام النار بي؟ |
Sürekli bir şeyleri ateşe veren Cary hariç. | Open Subtitles | عدا (كاري) الذي يبدو أنّه لا يريد التوقّف عن إضرام النار بالأشياء. |
Johnson ateşe verildi. | Open Subtitles | تمّ إضرام النار بـ(جونسون)... |