Hepimiz çok gezegenli bir tür olma yolunda uzaya gidiyoruz. | TED | ونذهب جميعنا إلى الفضاء في طريقنا لنصبح كائنات متعددة الكواكب. |
- Hoşçakal astronotcuğum. Dur tatlım, uzaya gidiyorum ve dönmeyeceğim. | Open Subtitles | اوه , لا ترحلى أننى ذاهب إلى الفضاء ولن أعود |
Çünkü doğrudan atmosferin dış katmanlarına çarpsaydı atmosferden küçük kütleler koparıp uzaya saçardı. | Open Subtitles | لأنه لو إصطدمت مباشرةً بالغلاف الجوي سوف تطرد جزء منه خارجاً إلى الفضاء |
Tony patlamayı durdurup onu bir silahtan dakikada 3000 mil hızla çıkan kurşun gibi uzaya yönlendireceğimize bahse girdi. | Open Subtitles | توني يراهن بأننا يمكننا أحتواء قوة الأنفجار وتوجيهه إلى الفضاء مثل الطلقة من البندقية بسرعة 3 الألف ميل بالدقيقة |
CP,U sonraki döngüyü başlattığında kapa açık olursa siz de uzaya çakilirsiniz. | Open Subtitles | إذا انفتحت الكوة أثناء دوران المعالج وأنت بالداخل فسيتم شفطك إلى الفضاء |
uzaya çıkamasakta, veya bir roket yapamasakta, Yaratıcı olabilir. | TED | فإذا كنا لا نستطيع الوصول إلى الفضاء وصنع صاروخ وغير ذلك. فباستطاعتنا أن نبدع. |
ve şu andan 24 ay sonra insanlar uzaya gidebilecekler. | TED | و بعد 24 شهرا من الان سيستطيع الناس أن يقوموا برحلات إلى الفضاء. |
Sıradan vatandaşlar tarafından görülebilen el yapımı bir ay, korkuyla karışık saygı ve gurur uyandırıyordu. Sonunda insanoğlu uzaya bir nesne gönderebilmişti. | TED | قمر من صنع البشر يمكن للمواطن العادي رؤيته أوحت الرعب والفخر بأن البشر قد أطلقوا أخيرا جسما إلى الفضاء |
Astronotların uzaya saatte 27.358 km atıldığı NASA'da araba tutması ciddi bir problem. | TED | في ناسا، حيث يقذف بالرواد إلى الفضاء بسرعة 17 ألف ميلا في الساعة، فإن دوار الحركة مشكل جدي. |
uzay keşfi bağlamında, von Neumann makineleri dünyada birleştirilip uzaya fırlatılabilirdi. | TED | في سياق اكتشاف الفضاء، يمكن بناء آلات فون نيومان على الأرض وإطلاقها إلى الفضاء. |
Atmosfer taneciklerinin gezegenin yerçekiminden kurtulup dönmemek üzere uzaya gidecek kadar enerjisi vardı. | TED | جزيئات الغلاف الجوي لديها طاقة كافية للإفلات من جاذبية الكوكب، هاربةً إلى الفضاء بلا رجعة. |
Yeterli enerji ve sıcaklık varsa ki Güneşimizde var çok hafif olan ve sadece yer çekimiyle bağlı bu gaz uzaya doğru kaçabilir. | TED | وإذا ما توفرت طاقة وحرارة كافية، وهو ما توفره شمسنا، فإن ذلك الغاز الخفيف جداً، والذي يبقى بفعل الجاذبية فقط، يهرب إلى الفضاء. |
Hatta karbon nanotüpler kullanarak uzaya giden bir asansör yapmaya çalışan gruplar bile vardı. | TED | حتى أنه كانت هناك مجموعات تحاول صناعة مصعد إلى الفضاء باستخدام أنابيب النانو الكربونية. |
Yıldızın içindeki maddeler uzaya dağılarak galaksiyi ağır elementlerle doldurur. | TED | ويقذف النجم معظم ما بداخله إلى الفضاء ناثرًا عناصره الثقيلة في المجرة. |
Bu vesileyle Profesör Hawking'le tanıştım ve hayalinin uzaya yolculuk etmek olduğunu söyledi. | TED | و قابلت بروفسور "هوكينج" و قال لي ان حلمه أن يذهب إلى الفضاء. |
Ve hepimiz aracın içine girince bunu hissediyoruz, milyonlarca litre yakıtla uzaya çıkarken kendimizi oraya bağlamak. | TED | هذا ما نشعرهُ عندما نصعدُ للمركبة، ونجهّزها بأكثرَ من مليونِ باوند من الوقود للانطلاقِ إلى الفضاء. |
2003'te ABD'nin uzaya gönderdiği herkes öldü. | TED | في عام 2003, جميع من أرسلتهم الولايات المتحدة إلى الفضاء قد قتل. |
Amerikada ticari olarak uzaya uçmak için bilet alamazsınız -- bunu yapamazsınız. Ama bunu Rusya'da yapabilirsiniz. | TED | انتم لا تستطيعون شراء تذكرة تجارياً و الطيران إلى الفضاء في أميركا لا تستطيعون ذلك. بامكانكم شرائها في روسيا. |
Ve Amerikalılar onların Çin yemeklerini çok fazla sevdi. aslında uzaya onlar getirdiler. | TED | ويحب الأميركيون الأطعمة الصينية كثيراً و لقد جلبوها معهم إلى الفضاء فعلاً |
DB: Yani insanlar denizin dibinden çok uzaya gittiler. | TED | ديفيد: عددُ الناس الذين صعدوا إلى الفضاء أكثرُ من الذين غاصوا في المحيطات |
Gelseydi dünya öyle bir boka dönerdi ki altın alacağıma uzay seyahati alırdım. | Open Subtitles | وإن حصل ذلك فالعالم يتّجه لكارثة قد أشتري رحلة إلى الفضاء وليس الذهب |