Hadi onları sahile götürüp ilham alabilecekleri , deniz kabukları ve taşlar toplatalım. | Open Subtitles | لنخرجهما للشاطئ لجمع الأصداف البحرية أو الزجاجات الفارغة أو أي شيء يشعر بالإلهام |
Woodland Hills'ten transfer, puka kabukları toplamaktan ve... sahilde yürümekten hoşlanır... | Open Subtitles | إنها طالبة في المدرسة هواياتها جمع الأصداف والمشي على الشاطئ |
Diş fırçama ihtiyacım vardı çünkü öğle yemeğinde bir dolarlık karides yedim ve kabuğu dişime yapıştı. | Open Subtitles | إحتجت فقط لفرشاة أسناني، لأنّي حظيت بغداء جمبري ولا زال لديّ بعض الأصداف في أسناني. |
Sahilden deniz kabuklarını ve düz taşları topluyordum. | Open Subtitles | ملتقطة الأصداف و الأحجار الملساء من الشاطئ |
Pekala işte plaj. Fazla kabuk yok ama... | Open Subtitles | حسناً هذا هو الشاطئ ...ربما ليس هناك الكثير من الأصداف لكن |
Ama biliyorsunuz ki, bu kabuklar, onları bulmak zordur. | TED | ولكن كما تعلمون، فهذه الأصداف من الصعب إيجادها. |
Üzerinde milyonlarca yıllık çalışma sonucunda mikroskobik algler karbon dioksit hasat edip bu küçük kabuklara dönüştürdüler. | Open Subtitles | عاملةً على مدى ملايين الأعوام حصدت الطحالب المجهرية ثاني أكسيد الكربون و حولته إلى هذه الأصداف الصغيرة. |
...bronzdan, gümüşten ve hatta nadir de olsa deniz kabuklarından. | Open Subtitles | امتلكت البرونز أو الفضة وحتّى الأصداف البحرية النادرة ولكن ما فعله الليديون للمرة الأولى |
Maçta yerfıstığı yerken Chris bütün kabukları kucağında biriktiriyordu. | Open Subtitles | كنا نأكل الفستق ومن ثم نظرت للأسفل و كريس لديه جميع الأصداف على حضنه |
Deniz kabukları, mango falan kaçırıyor sanmıştım. | Open Subtitles | ظننتها تُهَرِب الأصداف أو المانجو. |
Sert kabukları kırmak için taş kullanır, ve Monterey Körfezi'nde güneşlenirken... kabukların içerisindeki yumuşak parçaları yerler. | Open Subtitles | إنّه يستخدم الصَخور لكسر الأصداف وَ الفوز بلقمته الطريّة منها، بينما يستلقي متدفئاً بالضياء في خليج "مونتيري" |
Deniz kabuğu ve yosun da kum yapımında kullanılan biyolojik bileşenlerdir. | Open Subtitles | الأصداف والطحالب هي المكونات البيولوجية التي تشكل الرمال |
Belgesiz 23 Çinli mülteci midye kabuğu toplarken Morecambe Bay'de 2004'te boğulduklarında deniz yemekleri endüstrisinin kapatılması için yasalar istenmedi insan ticareti kurbanlarını korumak için. | TED | عندما كان 23 من المهاجرين الصينيين غير الشرعيين غرقوا أثناء التقاط الأصداف البحرية في خليج موركامب سنة 2004، لم تكن هناك دعوات لحظر صناعة المأكولات البحرية بأكملها لإنقاذ ضحايا الاتجار بالبشر. |
Sahile gidelim ve deniz kabuğu toplayalım, denizatı yakalayalım... | Open Subtitles | لنذهب الى الشاطي ونختار الأصداف ، ونصطاد فرس البحر... |
Münzevi yengeçler terk edilmiş deniz kabuklarını mobil evler gibi kullanırlar. | Open Subtitles | يستخدم السرطان الناسك الأصداف المطروحة كمنازل متنقّلة |
Deniz kabuklarını kullanmayı bilmiyor. | Open Subtitles | لا يعرف كيف يستخدم الأصداف الثلاثة |
Midye kabuklarını kastettim, cırcır böceklerini değil. | Open Subtitles | أنا أعني الأصداف البحرية وليس الجنادب |
Uygun boş kabuk bulmak zordur, mevcutlar da uygun değildir. | Open Subtitles | الأصداف الفارغة المناسبة شحيحة |
Küçük kabuk gibiler. | Open Subtitles | إنهم مثل الأصداف الصغيرة |
Bu sert kabuklar, içerideki küçük kurtçukların savunması için etkili görülebilir, ama ille de şart değildir. | Open Subtitles | هذه الأصداف الصلدة تبدو دفاعات فعّالة لليرقة الصغيرة داخلها لكن ليس بالضرورة ذلك. |
Bu kabuklar bertaraf edilmesi gereken çer-çöp değildir bunları yapısının tümseklerini süslemek için kullanır. | Open Subtitles | ليست تلك الأصداف هباءً يستخدمها ليزيّن الجسور في بنائه |
Eski kabuklara çok değer verilir. | Open Subtitles | الأصداف القديمة قيّمة للغاية. |
Bu çökelti %100 mikroskopik bitkilerin kabuklarından meydana gelmiş. | TED | هذه الرواسب مكونة من 100% من الأصداف النباتية المجهرية. |
Bir de deniz kabuklarından takı yapıyorlar. | Open Subtitles | صنع مجوهراتهم الخاصة من الأصداف |