Ayrıca bu bölgede, tek bir insan bile AIDS veya verem tedavisi görmüyordu. | TED | ولا توجد ولا روح واحدة في المنطقة تم علاجها من الإيدز أو السُل. |
AIDS de aynı şekilde senede 2 milyon kişiyi öldürmemeli. | TED | لم يعد بالضرورة أن يقتل الإيدز مليوني شخص في السنة. |
- Çok komik. Belirteyim ki, AIDS de kendi içinde gayet sağlıklı sayılır. | Open Subtitles | بيني وبينكم، أنا أعتقد أن الإيدز هو شئ صحي بالتأكيد، ولكن بطريقته الخاصة. |
Afedersin ama beni dinle doktor şu AIDS dalgası henüz buralara gelmedi. | Open Subtitles | عفواً إسمع يا طبيب أمر الإيدز هذا لم يصل الى هنا بعد |
Çocuklarıma o AIDS'li Rus sütünü içireceğime kendimi keçi gibi sağarım daha iyi. | Open Subtitles | وسأقومُ بحلب نفسي كالماعز قبل أن أدعهم يشربون الإيدز من حليب تلك الروسيّة |
Ve her şeye bakmamız gerekiyor: Daha fazla AIDS vakası, grip vb. | TED | وقد قمنا بالنظر على كل شيء حيث ازدادت حالات الإيدز, الزكام , إلخ |
Bugün size Sahraaltı Afrika'da AIDS'ten bahsetmek istiyorum. | TED | أود التحدث لكم اليوم عن الإيدز في أفريقيا جنوب الصحراء |
Oldukça iyi eğitimli bir dinleyici var burda, tahminimce hepiniz AIDS hakkında birşeyler biliyorsunuz. | TED | و بما ان الجمهور المتواجد اليوم هو جمهور واعي و مثقف لذا أتصور أن لدى الجميع فكرة عن الإيدز |
AIDS'in öncelikle bir politika meselesi olduğunu düşünüyoruz. | TED | لذلك نحن نعتقد و قبل أي شيء أن الإيدز مشكلة سياسية |
AIDS cinsel yolla bulaşan ve öldüren bir enfeksiyon. | TED | إذن, الإيدز هو مرض ينتقل عن طريق الإتصال الجنسي, و هو قاتل |
Ama Afrika'da, AIDS dışında bile ortalama yaşam süresi çok, çok düşük: pek çok yerde kırk elli yıl. | TED | و لكن متوسط العمر المتوقع في أفريقيا,حتى بدون وجود الإيدز, منخفض جداً يصل إلى 40 أو 50 سنة في العديد من الأماكن |
çünkü bunları iyleştirirseniz, insanlar kendi kendilerine AIDS'ten sakınmaya başlarlar. | TED | لأنه إذا قمتم بتحسين هذه الأمور فإنه سيكون لدى الناس حافز لتجنب الإيدز بأنفسهم |
Eğer insanların AIDS'ten sakınmaları için onları teşvik eden yeterince sebep yoksa --hastalık hakkındaki herşeyi bilseler bile-- davranışlarını değiştirmeyebilirler. | TED | فإذا لم يكن لدى الناس حافز لتجنب الإيدز حتى و إن كانوا على علم بكل مايخص هذا المرض فقد يظل سلوكهم كما هو |
Burada öğrendiğimiz bir başka şey, AIDS sorunu kendi kendine çözülmeyecek. | TED | إذن الأمر الأخر الذي أعتقد أننا تعلمناه هنا هو أن الإيدز لن يقوم بمعالجة نفسه |
Bunu yaparken AIDS'in kendine özgü yanları olmasından yararlanıyoruz. | TED | و لنقوم بهذا الأمر سنقوم بالإعتماد على حقيقة أن الإيدز مرض من نوعٍ خاص جداً |
Botsvana AIDS'in çok olduğu bir yer, Mısır pek fazla AIDS olmayan bir yer. | TED | بتسوانا من الدول التي يكثر فيها الإيدز بينما مصر من الدول التي يقل فيها الإيدز |
AIDS bir problem değil anlamına gelmez. | TED | فهذا لا يعني بالضرورة أن الإيدز ليس مشكلة بل هو مشكلة ضخمة |
Daha çok ihracat, daha çok AIDS demek. Ve bu etki gerçekten büyük. | TED | المزيد من الصادرات يعني المزيد من الإيدز و هذا الأمر من شانه أن يؤثر بشكلٍ هائل |
Somali'de geçen 3 seneyi takiben, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından işe alınıp, AİDS salgınıyla ilgilenmek üzere atandım. | TED | بعد ثلاث أعوام من العمل في الصومال، تم اختياري من قبل منظمة الصحة العالمية وعينت في اماكن انتشار مرض الإيدز. |
Ama eğer başarıya ulaşırsa, bu teknoloji bir gün HIV'in vücuttan tamamen silinmesini sağlayabilir. | TED | ولكن يوما ما إذا نجحنا من الممكن أن تؤدي هذه التكنولوجيا إلى استئصال فيروس الإيدز من الجسم بشكل كامل. |
Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu. A-I-D-S dedikleri bir şey. | Open Subtitles | شيئا يسمونه، " الإيدز" نقص المناعة المكتسبة |
İşte başka bir çizim ve bu da bir araştırmacının HIV virüsünün hücreye nasıl girip çıktığını düşündüğünün çizimi. | TED | هنا رسم إيضاحي آخر، وهذا رسم عن كيف يمكن أن يتصور الباحثون دخول فيروس الإيدز لداخل الخلية والخروج منها. |