O sıska, fare suratlı orospu çocuğu götünün lale gibi açmasını hak etti. | Open Subtitles | ابن العاهره ذو وجه الفأر النحيل يستحق ان تنمو زهرة التوليب من مؤخرته |
Daha iyi anlamak için lale örneğiyle başlayalım. | TED | حسناً، دعونا نبدأ بأزهار التوليب لنُكوِّن فكرةً أفضل. |
Ve özellikle yüksek talep gören bir çiçek vardı: lale. | TED | وكان هنالك زهرة واحدة مطلوبة جداً بشكل خاص إنها زهرة التوليب. |
laleler onun hobisiydi ama Stalingrad'da öldü. | Open Subtitles | كانت هوايته المفضلة هي زراعة ازهار التوليب لقد مات في معركة ستالينغراد |
Yeni,ilginç internet sitelerindeki hisseler 17. yüzyılın laleleri gibiydi. | TED | المواقع الجديدة والمثيرة للحماس كانت مثل أزهار التوليب في القرن السابع عشر |
lale, Avrupa'ya Doğu'dan hareket eden ticaret gemileriyle getirilmişti. | TED | كانت التوليب تأتي إلى أوروبا عبر حركة التجارة وتستورد من الشرق. |
lale ülke çapında heyecan uyandıran bir olay hâline geldikten hemen sonra lale çılgınlığı ortaya çıktı. | TED | ولم تمر فترة طويلة حتى أصبحت التوليب كنزاً وطنياً وولد عندها جنون التوليب. |
Daha fazla insan lale aldıkça fiyat da o kadar artıyordu. | TED | وكلما زاد الناس الذين يريدون التوليب زادت إمكانية ارتفاع الأسعار. |
Biz bir sonraki çılgınlığın başlamasını ve balonun patlamasını beklerken kendinizi bir buket lale ile ödüllendirin ve lalelere bu kadar fazla ödemediğiniz için mutlu olun. | TED | لذا، وبينما نحن ننتظر بداية الجنون القادم، وانفجار الفقاعة القادمة، اشترِ لنفسك باقة من أزهار التوليب واستمتع بأنك لست مجبرا على دفع الأموال الطائلة للحصول عليها. |
Um şey, ben lale ve frezya ve orkideli bir aranjman veya gül ve zambak buketi bilemiyorum. | Open Subtitles | إما أختار ترتيب الطاولة الكبيرة مع التوليب والأوركيد أو سأختار الزنبق, لا أعرف |
Yani Javier senin en sevdiğin çiçeğin lale olduğunu biliyor. | Open Subtitles | ماذا؟ إذا خافير صادف أنه يعرف أن زهرتكِ المفضلة هي التوليب |
Onları kim aldı? Ben yalnızca "lale de almış olsak iyi olurdu" dedim. Sabahın köründe Henry Sokağı'na kadar gidip lale alma fikrini ben ortaya atmadım. | Open Subtitles | أنا قلت فقط من المؤسـف انه ليس لدينا زهرة التوليب في المنزل من الذي بحث عنها واحضرها |
Bu küçük lale buluşma günleri demek. | Open Subtitles | علامات التوليب تعني بأنه كان لديهم موعد في ذلك اليوم |
1630'larda lale kıran virüsünün patlak vermesi çok renkli ve kıpkırmızı şeritleriyle taç yapraklarını kaplayarak bu seçkin çiçekleri daha da güzelleştirdi. | TED | و خلال الثلاثينيات من القرن السادس عشر انتشر فيروس لزهرة التوليب والذي جعل بعض الأزهار أجمل وذلك بظهور خطوط ملونة تشبه اللهب على أوراق التوليب. |
lale çılgınlığı, finansal balonda işteki temel ilkelerin etkili bir örneğidir ve 2000'lerdeki emlak balonu gibi son yıllarda yaşanan örnekleri anlamamızı kolaylaştırabilir. | TED | جنون التوليب هو مثال ممتاز لمعرفة المفاهيم الأساسية لعمل الفقاعة ويمكن أن يساعدنا لنفهم الأمثلة الأحدث مثل فقاعة العقارات في القرن العشرين. |
laleler, fulyalar ve nergisler, asla güzel bir kadından ayrı olmamalı. | Open Subtitles | أزهار التوليب و الليلك و النرجس من أجل الفتاة الجميلة , سواءًَ أكانت آنسة أو سيدة |
Her sene, laleler çiçek açtığında Beni bahçeye götürürdü | Open Subtitles | كل عام, عندما تتفتح زهور التوليب تصطحبني للحديقة |
Uzun süren ve-ve senelik ve yuvarlak laleler. | Open Subtitles | النباتات المُعمّرة والحوليّة وبصيلاتُ نباتُ التوليب |
Düşününce, ben bir de Hollanda'yla laleleri bağdaştırırdım. | Open Subtitles | و للتأمل, فقد إعتدت على أن أربط هولندا بزهرة التوليب |
O aldı laleleri! O aldı, o! | Open Subtitles | هو من الذي جلب زهرة التوليب فقط هو ويقول انه لم يوافق على فكرة مقابلتنا معكم |
bunlar da Tayland laleleri... | TED | وهذه هي ازهار التوليب الخاصة بتايلندا |